Kayıtlar

Ekim, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Osman Efendi..!!!

Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendi'nin baş ağrısı artarak sürer. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır... Osman Efendi Uşak'ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaadeder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, başağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendi'yi İstanbul'a götürmeye   karar verirler. İstanbul'da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır... Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan başağrısı ve gözyaşlar ı hayatı çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih...

Utanıyorum..

Utanıyorum Şehidim Utanıyorum Şehidim, Utanıyorum, Yemekten, İçmekten, Senin annen ağlarken Gülmekten Utanıyorum! Sanma ki; Unutuyor, Unutturuyoruz. Unutanları barındırmaktan utanıyorum. SEN; vatan için bizim için şehit olurken, Seni Görmezden Gelenlerden Utanıyorum. Aziz NESİN / Dr.Emire hanıma selam olsun.... http://fikir-adami.blogspot.com/

"Bir Dost"...

 Bir dostu olmalı insanın. Gözünün dilini“ bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin... ... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başbaşayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona övdüğünde de, sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş... "Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız“ diyebilmeli. Issızlığın, yanlızlığın en koyulaştığı a...

Başarının Sırrı..

Ustaya başarısının sırrını sormuşlar. İki kelime demiş: - Doğru kararlar... Hepimizden farklı olarak sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar.Tek kelime demiş: - Tecrübe... Bu tecrübe denen şeyin sırrı ne diye sormuşlar.Usta derin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş: - Yanlış kararlar!!!

Prensesime...

        Hayat öyle yada böyle geçiyor. Geçerkende dikenlerini batırıyor ve bu dikenlerden dolayı hepimizde çeşitli izler kalıyor. Bir bakıyoruz ki saçımız beyazlamış, bir gün bir yerimiz ağrımış, sağlığımızdan birşeyler yavaş yavaş gitmeye başlamış, yada daha dün doğmuş çocuklarımız boyumuz kadar büyümüş. Bugün kızımın doğum günü, Prensesim doğum günün kutlu olsun. Her gün bitiminde birşeyler öğreniyorsan Ömrün sana vazgeçilmez dostlar kazandırıyorsa ... Sabaha gülerek açabiliyorsan gözlerini.... Büyüdüğüne üzülme... Mutlak göçe bir adım daha yaklaşmışsan.... Olsun ne önemi var.... Geride kalacaklara, b aktıklarında gülümseyecekleri.... Seni sevgiyle yadedecekleri.... Bir tek fotoğraf bile bırakabilmişsen... Büyüdüğüne üzülme... Bırak günler sende iz bıraksın... Bırak çizgilerin ve akların artsın... Yeterki yarın dünü aratmasın... Büyüdüğüne üzülme... Çünkü varsın.... İYİKİDE VARSIN..... DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ..... ...

DENİZKIZLARI...

Adamın biri, her mehtaplı gecede alır başını deniz kıyısına gidermiş. Dönüşünde sorarlarmış:   -Ne gördün?   -Dünya güzeli denizkızları gördüm, altın saçlarını gümüş taraklarla tarıyorlardı, dermiş hep.   Bir gece yine tek başına deniz kıyısına vardığında, gerçekten dünya güzeli denizkızları görmüş, altın saçlarını gümüş taraklarla tarıyorlarmış. Döndüğünde yine sormuşlar:   -Ne gördün?   -Hiç demiş..hiç bir şey...   Oscar Wilde'in yukarıdaki harika öyküsünü ilk okuduğumda ortaokuldaydım ve ne demek istediğini anlamamıştım. Daha sonra unutmuşum. Yıllar sonra, Haldun Taner'in bir sözü bana öyküyü hatırlattı hem de ne demek istediğini çok çarpıcı bir şekilde gösterdi. Şöyleydi söz: "Bir hayalin gerçek olması kadar hayal kırıcı bir şey yoktur." Daha sonraları ise bu tema pek çok edebi eserde karşıma çıktı. Örneğin Simyaci'da... Hâlâ okumamış olan var mı bilmiyorum ama hatırlarsanız orada bütün yaşamı boyunca tek hayali para biriktirip Mekke'ye hacca ...

Sen Kimsin....???

Teröristin biri askere soruyor: -SEN KİMSİN?   Ben kim miyim?   Ben tarihinde 125 devlet 16 imparatorluk kurmuş...   Ben 5000 yıllık tarihinde 50 yıl tutsak kalmış 50 yılda 250 ayaklanma yapmış...   ...Ben korkusundan binlerce kilometre duvar örülmüş ...   Ben karadan gemiler yürütmüş çağ açıp çağ kapatmış...   Ben dünyaya boyun eğdirmiş....   Ben öldü dendiğinde dirilmiş...   Çanakkale’de yedi düveli denize gömmüş... Ben OĞUZ KAĞANIM... Ben METE HANIM... Ben ALPARSLANIM... Ben FATİH SULTAN MEHMEDİM... Ben YAVUZ SULTAN SELİMİM...    Ben MUSTAFA KEMALİM.... SEN KİMSİN...?   Sen yediği tasa işeyensin...   Sen Avrupalının karısı...   Sen ABD’nin metresisin...   Sen bebek katili...   Sen 4 kadına 200 mermi sıkansın...   Sen kahpe pusuların plancısı...   Sen sırtından adam vuransın...   Sen hamile kadını bebeği ile vuransın....  Sen HAİNSİN...  Sen vatanı olmayan, öl...

Temel ve Çöl.!!

Temel bir gün çöle doğru yola çıkar. Sırtına da  ford arabasına ait ön kapıyı yüklenmiş. kimse bir anlam veremez. Yolda giderken  elinde bir bidon İngiliz, onun yanında da elinde başka bir bidonla Fransızla karşılaşır.  Üçü çöle girmeden son mola yerine otururlar. İngiliz sorar Fransıza " elindeki bidon nedir ne yapacaksın çölde onu?" Fransız "bu su bidonundur. İçinde su var susadığımız da içeriz." Fransız sormuş " Ya senin elindeki bidon nedir ne yapacaksın çölde onu?" İngiliz " Benzin bidonundur. İçinde benzin var üşüdüğümüzde yakar ısınırız" demiş Temel bu konuşmaları bıyık altından gülerek seyreder. İngiliz ve Fransız Temele bakar koca araba kapısına bir anlam veremezler. Temel ikisini bu şaşkın ifadesine bakıp,  "La ne şaşkın şaşkın bakayısunuz.Çölde sıcak bastığında neyin camını açıp serinleyeceksiniz." der. Birazcık tebessüm için, Dr. Emire hanıma selamlar   

ARKADAŞ mı, DOST mu !!!

Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır Dost geldiğinde buzdolabını açıp... istediğini alır Arkadaş senin ağladığını görmez Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür Dost ise tekrar arar Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister Dost ise her zaman senin arkandadır ... Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır Arkadaş sizi ikinci görmek ister Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır Dost sıkıntınız olduğunda size koşar Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız D...

Kim Günahkar...

Günahkâr bir adamdı   Ayık gezmezdi.   Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan   “Ölse de bir kurtulsak” diyorlardı   Bir karısı vardı adamın, bir de kendisi.   Hiç çocukları olmamıştı.   Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu.   Kadın ise adamın haline üzülse de ses çıkaramazdı.   Otuz yıldır evliydiler. Döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi.   Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi.   Adam iyice yaşlanmıştı artık.   Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor,   İki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen elleriyle sigarayı zor sarıyordu.   İyice zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı.   Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor,   “Ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin” diye yalvarıyordu Allah’a…   Adam bir sabah evden çıktı.   Fakat ertesi sabah oldu dönmedi.   Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasın...

Gözlerini kapat ve bana 20 yıl sonra nerede olduğunu söyle…..

Haziran sonunda Facebook sayfasında yayınlamış. Bir yazı beni etkiledi. Biraz kısaltarak size aktarıyorum. ******** Akatlar 'da yürüyordum... Kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu: “Oğlum, dersleri tamamen bıraktı. Ne söylesem hiç fayda etmiyor. Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor. Ne yapacağımı şaşırdım, Hocam ne yapalım?” “Sohbet ediyor musunuz?” “Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok.” “Kaç yaşında?” “17.” “Mesela ne diyorsunuz?” “Sınavların yaklaştığını söylüyorum. Derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum. Böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zaman da duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını anlatıyorum.” “Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz.” “Evet.” “Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz!” “Valla bilmem. Biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz.” “Doğru, bildiğiniz kadarıyl...

85'lik Dede...

85 yaşından da bir adam doğumhanenin kapısında beklemektedir. Doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir bakındıktan sonra yaşlı adama sorar: Doktor- "içerde doğum yapan bayan yakınınız mı?" Adam- "Evet, eşim.” Doktor- "Ama bayan 25 yaşlarında..." Adam- "Tamam işte, eşim o. Niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?" Doktor- "Yoo, aklıma benim dedem geldi de." Adam- "Nesi varmış dedenizin?" Doktor- "Kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. Ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı. Bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. Kendisi Israr etti ve hazırlandı. E, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. Ben de kendisiyle gittim. Ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. Dedim ya, dedem yaşlı. Bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti. Geyik o anda vurulup yere düştü..." Adam- "Olur mu, başkası vurmuştur onu."...

FIKRA değil FIKRA...=))

Dağda özgürce yaşayan bir inek, bir beygir, bir eşek, dağılıp insanların arasına karışarak ne yaptıklarını öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verdiler. Her biri başka yöne yola çıktılar.   Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile beygir geldi.   İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüşlerdi.   Beygir sordu: “Nedir bu halin inek?..”   İnek iç çekerek anlattı:   “Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş…”   Sonra beygir anlattı:   “Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi… Binmedikleri zamanlar zincire vurdular… Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman bir araba bağladılar, bu sefer birçoğunu birden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça kırbaçladıl...

Önemli Olan Sağlık...

Bir Çinli Profesörden. Bunu yapmak için evinizde bir şırınga veya iğne bulundurun... Bu çok şaşırtıcı ve bir kalp krizinden kurtarmanın alışılmamış, bilinmeyen bir yoludur. Sonuna kadar okuyun, bir gün birisine faydası olabilir. İnanılmaz. Lütfen bu bilgiyi elinizin altında bulundurun. Mükemmel ipuçları. Bunu okumak için bir dakikanızı ayırın. Hiç belli olmaz. Birisinin yaşaması size bağlı olabilir. Babam felçliydi ve daha sonra kalp krizi sonucu öldü. Keşke bu ilk yardımı önce biliyor olsaydım. Kalp krizi başlayınca, beyindeki kılcal damarlar patlamaya başlar. (Irene Liu) Kalp krizi başladığında, sakin olun. Hasta nerede olursa olsun, onu hareket ettirmeyin. Çünkü eğer hareket ettirilirse, kılcal damarlar patlayacaktır. Hastayı, düşmesini engellemek için oturur konuma getirin ve ardından kan akıtmaya başlayabilirsiniz. Eğer evinizde bir şırınga varsa, bu en iyisidir. Aksi takdirde, bir dikiş iğnesi ya da düz bir iğne de olabilir. 1. Enjektör / iğneyi sterilize etmek içi...

PADİŞAHIN DALKAVUĞU....

Padişah, patlıcanı çok sevdiği için, dalkavuğu da patlıcanı yere göğe sığdırmazmış. Birgün padişah patlıcandan nefret edince, “- Aman padişahım bu musakkanın yenilenmesini yasaklamak lağzım…” der. Padişah, bir başka gün; “- Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar… anlamak mümkün değil!...” “-En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı…” Bun konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğa sormuş; “- Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkarırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!...” Dalkavuk da hemen yanıtlamış; “- Bana bak arkadaş… bana bak… ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı? http://fikir-adami.blogspot.com/     

SÖZDE AYDINLARDAN İNCİLER...

Türkiye, sadece Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir.' M.Ali Birand

Rahipde rahipmiş... :)))

Aracının direksiyonuna geçip kiliseye gitmek üzere yola koyulan rahip yolda yürümekte olan bir rahibeye rastlar. Aracını durdurur ve kiliseye kadar onunla gelmek isteyip istemediğini sorar. Kadın arabaya biner ve bacak bacak üstüne attığında bacaklarının güzelliği ortaya çıkar. Rahibin gözü kayar ve bakayım derken kısa bir süre için aracın kontrolünü kaybeder. Aracı tekrar kontrol altına aldıktan sonra sağ elini rahibenin bacağı üstüne koyar. Rahibe ona bakar ve şöyle der : "Rahip, 129. ayetihatırlıyor musunuz ?" Utançtan kıpkırmızı olan rahip derhal elini çekerek rahibeye özürlerini sıralar. Bir müddet sonra aklı tekrar karışır ve rahibenin bacağına tekrar dokunur vites değiştirme bahanesiyle ve rahibe aynı soru ile karşılık verir : "Rahip,129. ayeti hatırlıyor musunuz ?" Utancından yine kızaran rahip elini çeker ve "affedersin kardeşim, insanoğlu zayıf düşebiliyor" der. Kiliseye vardıklarında rahibe arabadan iner ve tek kelime söylemeksizin, ancakço...