Kayıtlar

Şubat, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÜZERİNE ALANA..!

Bu güne kadar ağzımdan çıkan her sözün kıymetini de bildim anlamını da dolayısı ile yüreğimden geçenleri beynimde harmanlayarak kaleme dökerken birilerini mutlu edeyim birilerinin damarına basayım diyerek kişilere takılı kalmadım... Yani gelene ağam gidene paşam diyerek kalemi elime almadım o yüzden herkesin beni anlamasını da beklemedim öyle bir beklenti içerisinde de olmadım... Üzerine alana dedim...:))) Dolayısı ile zaman zaman tebriklerle zaman zaman eleştirilerle karşı karşıya kalsak da adabımı bozmamaya özen gösterdim... Bu güne kadar ne düşüncelerime gem vurdum nede adamın adamı oldum, saygılı olmakla yalaka olmak arasındaki ince çizgiyi her daim muhafaza ettiğimi düşünüyorum ve yalakalara kendini gösterme çabasında olan insanlara zerre tahammül edemiyorum... Dolayısı ile herkesin beni anlamasını beklemiyorum, zaten benimle aynı yöne bakmayan özlemleri hasletleri bir olmayan kişilerin beni anlamasını beklemek kadar saçma bir şey olamaz değil mi?.. Onun içindir ki...

Gerekirse Dinlenin, Ama Vazgeçmeyin....

 "İşler kötü gittiğinde, ki bazen gidecektir, Tırmandığınız yol size çok dik geldiğinde, Elinizdeki para az, borçlarınız çok olduğunda, ... Gülümsemek isteyip, iç çektiğinizde, Biraz daha endişe, sizi daha da kötü yaptığında, Gerekirse dinlenin, ama vazgeçmeyin. Hayatın dönemeçleri olduğunu, Öğreniriz hepimizin zamanla, Ve birçok başarısızlık tersine döner, Sonuna kadar dayanıp, kazandığınızda; Vazgeçmeyin adımlarınız ne kadar ağırlaşsa da, Esecek bir rüzgarla başarıya ulaşabilirsiniz. Tersine döndürülmüş başarısızlıktır, başarı, Gümüşe çalan şüphe bulutlarının altında, Anlayamazsınız hedefinize ne kadar yakın olduğunuzu, Çok uzak gibi görünürken, hemen yanı başınızda olabilir; Öyleyse, devam edin mücadeleye, en kötü anınızda, İşler kötü gidiyor gibi göründüğünde, Vazgeçmemelisiniz..." Yolundan dönmeyen dostlara....     

*BİR AŞK HİKAYESİ...*

*Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister. Mihrimah, yani Mihrü Mah, Farsçada" Güneş ve Ay" anlamına gelir. Kızla evlenmek isteyenlerin biri, Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan'dır.* *Padişah kızını Rüstem Paşa'ya verir.* ** *Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan'a deliler gibi aşıktır! Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır. Ama aşkını, olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır. Üsküdar'a, Saray'ın isteğiyle elbet, 1540 yılında “Mihrimah Sultan” Camii'nin temelini atar ve 1548'de bitirir. Camiyi yaparken, eserine sanki "etekleri yerleri süpüren bir kadının" dış çizgilerini verir. *Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı'da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul'un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan'a. Cami küçücüktür. Minaresi i otuz sekiz metredir, bir adet incecik ...

İNSANLIK DERSİ...

Çanakkale Savaşlarında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor: Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Savaş sahasında döğüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık: - Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün. Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür...

İnsan Sevdiğine Götürdüğü Şeyi Sayarmı Hiç?

 "Bir gün bir derviş elinde tesbihi ile dağlarda gezerken, Bir kucak dolusu elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rastlamış… Bozkırın sıcağında yorgunluktan yüzü al al olan bu kıza “Nereye gidersin? ... Ne doldurdun kucağına?” Diye sormuş derviş. Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız: “Sevdiğim çalışıyor orada… Ona elma götürüyorum.” “Kaç tane” diye soru vermiş derviş. Kız şaşkın: “İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?” demiş.. Ve usulca koparıvermiş derviş elindeki tespihin ipini!"

Ey Sevgili..

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir tuz bulutu gibi Savuran yüreğime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli Lambalar eğri Aynalar akrep meleği Zaman çarpılmış atın son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu Büyüttüğü emzirdiği Kuş tüyünden Ve kuş sütünden Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Bütün şiirlerde söylediğim sensin Şuna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerin...

Korkarım...

İki yolun ayrımında ben durup Gah o yandan, gah bu yandan korkarım Devden değil, sinek kadar gücüyle Ben kendini dev sayandan korkarım Hakk evinde hak divanı kurulmuş ... Her kazancın öz kiymeti sorulmuş İddiası boynumuza yük ılmuş Bağışlanan şeref şandan korkarım Bu dünyadan umacağım mizandır Korktuğum kes bu mizanı bozandır Tok herifin kudurması, yamandır Acandan yok, ben doyandan korkarım Uyarsak biz nefs adlanan elçiye Tükürürüz vicdan kesen ölçüye Odur veren düz, kıymeti her şeye Vicdanından korkmayandan korkarım     Bahtiyar Vahabzade (Ruhu Şad Olsun)

HÜKÜMETİN ELİNDE İMAN ÖLÇER BİR ALETMİ VAR BİLEMEDİM...

Resim
Bir Ülkeyi, Yıkmak ve dağıtmak istiyor iseniz, 3 Temel taşı ile oynayacaksınız; 1-Milleti 2 İnanç 3-Gençliği Ama bunları yıkarken eldeki mevcut taşlar ile yıkacaksınız, Örneğin, Ülkenin % ye vurduğunuz zaman %kaçı hangi inanca haiz bunu iyi bilip, İnanç üzerinden siyaset yapıp, İktidar olacaksınız… Ve daha sonra elinize aldığınız bu taşla diğer temel taşları eriteceksiniz… Mevcut hükümet en büyük GÜÇÜN TÜRKLÜK ŞUURU OLDUĞUNU BİLDİĞİ İÇİN TÜRKLÜK BİLİNCİNİ ORTADAN KALDIRMANIN VE BU BİLİNCİ HİSSDEN TÜRK MİLLETNİ MANKURTLAŞTIRMANIN HESABINI GÜTMÜŞTÜR… MİLLİ İRADENİN SİYASETTEN SİLİNMESİ İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPMIŞ ÜLKEMİZİ VE MİLLETİMİZİ UÇURUMUN KENARINA SÜRÜKLEME GAYRETİ İÇERSİNE GİRMİŞTİR BUNLARI YAPARKENDE BİR ŞEYİ UNUTMUŞTUR DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANI... VE ŞİMDİDE ‘’dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz’’ DİYEREK İKİNCİ MADDE İLE YANİ İNANÇ NOKTASINDA HAREKET ETMEKTE ÜLKE İÇERSİNDE KAOS RÜZGÂRLARI ESTİRME ÇABASI İÇERSİNDE, GENÇLĞİ HEDEF ALMIŞ BİR ŞEKİLDE KENDİNE RANT SAĞLAMA ÇABASI...

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi...

Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipler...

Köpek ve Cenaze….

Adamın biri sabah evden ise giderken ilginç bir cenaze kafilesi fark eder. En önde yürüyen köpekli bir adam. Arkasında bir tabut ve onun 10 metre arkasında bir başka tabut. Bunları takip eden, tek sıra olmuş 200'den fazla adam. Meraklanır. Kafilenin başındaki köpekli adam hiç kuşku yok ki cenazenin sahibidir. Yanına yaklaşır ve sorar: -Beyefendi, bu üzüntülü gününüzde hatırlatmak istemem ama ölenler neyiniz oluyor? Adam yanıtlar: -Öndeki karım, arkadaki de kayınvalidem. -Vah vah, başınız sağ olsun. Nasıl oldu? -Köpeğim karıma saldırıp öldürmüş. Kayınvalidem de karıma yardıma gelmiş. Köpek onu da öldürmüş. Adam biraz düşündükten sonra sorar: -Beyefendi, köpeğinizi ödünç alabilir miyim? -Sıraya geç! Dostlara selam olsun...