Kayıtlar

Ekim, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ah Neyzen Tevfik Ahhhh.....!!!

Resim
  PKK'LI AHMET KAYA'YI HALA DİNLEYEN ve BEN SANATINA BAKARIM DİYENLERE GELSİN..! 2 amca çocuğu kuzen İstanbul'dan Cizre/Katran karakoluna vatani görevlerini yapmak için giderler.Sürekli birlikte vakit geçirirler nöbetleri bile beraber tutarl ar. Bir akrabalarının düğününe gitmeleri gerekir ancak ikisine birden izin çıkmaz birisi izne ayrılır. Kuzenlerden birisi nöbette başka bir askerle birlikteyken arkadaşı mevzide uyur kendisi de ileriden geçen koyun sürüsünü görür. Koyunların yakınına gittiğinde koyun postu giymiş ve sürünün arasına sızmış 3 pkk'lı terörist tarafından şehit edilir... Diğer asker izinden döner, kuzenini şehit olduğu mevziye nöbet yazdırmaz komutanlar ancak o nöbetini başka bir asker ile değiştirerek o mevzide nöbet tutar. Gece yarısı bir koyun sürüsünün karakol yakınlarından geçtiğini görür.Mevzisini terk ederek sürüye yaklaşır.Kuzenini şehit eden koyun postu giymiş sürünen pkk'lıları fark eder ve 3 pkk'lıyı da öldürür... Öldü...

Efendi Olmak...!!

Resim

Hiç Hayallerinizden Sıfır Aldınız mı… ?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kâğıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0" aldım?" diye merakla s...

Bence Denemelisin...

”Guguk Kuşu” filminde Jack Nicholson akıl hastanesinde; çok ağır bir mermer havuzu kaldırabileceğine dair diğer hastalarla iddiaya girer. Yüklenir ve havuzu kaldırmaya çalışır, kaldıramaz. Diğer hastalar onunla alay ederken bir şey söyler: “Ben en azından denedim”. Siz gerçekten denediniz mi? Yoksa pencereden hayatı mı seyrediyorsunuz?.. Hayata televizyon ekranından baktığınız gibi mi bakıyorsunuz?. Oysa hayat her zaman avuçlarımızın içinde. Nasıl istersek, neye karar verirsek hayat orada var. Güneş, her sabah yeniden doğuyor, gün, her şafakta nice umutlara gebe şekilde ağarıyor. Eğer isterseniz hayatı bir ucundan yakalama şansına sahipsiniz. Yeter ki gülümseyin. Yeter ki bu gün benim günüm diyerek kalkın yatağınızdan. Bu dünyadaki varlığınızın, dostlarınızın var olmasına bağlı olduğunu, sadece sevginin yol gösteren olduğunu unutmadan.   Yeniden başlayın güne ve yaşamaya.

Al Desen ÖLÜM...

Uzayan yollar da tükenir zaman.. İçim sis bağlamış, başımda duman, Yapraklar toprağa düştüğü zaman Gel desen yanarım. Kal desen ölüm.. Hangi dalda, hangi çiçek açarmış.. Hangi arı hangi dala konarmış Hangi ateş hangi dalı yakarmış Kül desen yanarım.. ... Gül desen ölüm... Issız gönüllerde; ararım vefa.. Çıksam Arafat'a, dönsem tavafa Başsız gövdelerde, gövdesiz kafa Bul desen yanarım.. Sal desen ölüm... Tükenir zamanlar, tükenir takat Dert yıkar adamı, ayrılık kat kat Uzat da elini, sun damla şefkat.. Al desen yanarım.. Yol desen ÖLÜM.  Yavuz KURT

Üzerine Alanın...

Sözümüz meclisten dışarı haşa Beyler gördük efendiler tanıdık Desen ar gelecek döle uşağa Beyler gördük efendiler tanıdık Madem sordun ben de diyeyim amca Af dileriz cemil cümleden önce Velakin sohbete söze gelince Beyler gördük efendiler tanıdık Yeminliler bu milleti bölmeye Karpuz gibi dilim dilim dilmeye Dilinen parçaya pazar olmaya Beyler gördük efendiler tanıdık Yoklukla devleti kötürüm yapan Milletin sırtına oturum yapan Gelecek seçime yatırım yapan Beyler gördük efendiler tanıdık Çıkıp kürsülerden nutuk savuran Konuşup meydanı kasıp kavuran İnip Shakira'dan güzel kıvıran Beyler gördük efendiler tanıdık Cız etsin yüreğin diyeyimde cız Her fırsatta alemin kızını taciz Eder kendi avradını ilgiden aciz Beyler gördük efendiler tanıdık İi bulmaya gelen bayana dümdüz Ya sarkıntılık var ya da tecavüz Ne kadar bedava ne kadar ucuz Beyler gördük efendiler tanıdık Bir birine iftira baş döndüren Ne yalanlar duydum kanı donduran Yetimi kandıran dulu kandıran Beyler gördük efendiler tanı...

Denemek Bedava....

'Denizli'de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuşlar... Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca otuyormuş... Tabii ekipte ne uyku ne de huzur bırakmıyormuş.. Sonunda sabırlar tükenmiş... Susturmak için başlamışlar horozu kovalamaya.. Horoz önde.. Gençler pesinde... Mahalle arasına dalmışlar... Kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede, seslenmiş: - Hey, evlatlar!.. Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz?... - Dede, sabahın köründe ötmeye başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden başını keseceğiz!.. - Yazıktır evladım yapmayın!.. demiş ihtiyar, bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsız etmez sizi... Gençler bunun üzerine kovalamayı bırakmışlar. Ertesi sabah, hafif 'gak - guk' sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını ...

Padişahın Dalkavuğu....

Padişah, patlıcanı çok sevdiği için, dalkavuğu da patlıcanı yere göğe sığdırmazmış. Bir gün padişah patlıcandan nefret edince, “- Aman padişahım bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım…” der. Padişah, bir başka gün; “- Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar… anlamak mümkün değil!...” “-En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı…” Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğa sormuş; “- Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkarırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!...” Dalkavuk da hemen yanıtlamış; “- Bana bak arkadaş… Bana bak… Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?