Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hırsızlar Kasabası..

Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş. Fakat gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.* Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam. Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş. Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış: "Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok" demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, ...

Bir Kese...

Kadının biri, cömert olduğu söylenen yaşlı bir bilgeye gidip: - Bu şehirde benden fakir insan yok!. demiş. Bana biraz yardım eder misiniz? Bilge adam, kadının kucağındaki bebeğin bir ipeği andıran yanaklarını okşayıp öptükten sonra: - Demek fakirsin!. demiş. Hem de çok fakir. Ama karşılıksız yardım yapmak, âdetim değil!. Eğer yardım istiyorsan, çocuğunun parmağını satman gerekir.. ... Kadın, önce deli olduğunu sanmış bilgenin. Daha sonra da, kötü bir şaka yaptığını... Ama adam ciddî görünüyormuş. Kadına bir kese altın uzatıp: - Ayak parmağına da razıyım!. demiş. Zaten cerrah olduğumdan, ona acı çektirmem Kadın, bütün kanını donduran bu teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam: - Sadece tırnağını söksem de olur! diye devam etmiş. Biliyorsun zamanla yenisi çıkar. Kadın, bu ruh hastasına daha fazla dayanamamış. Ve kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun arkasından: - Nasıl bir fakir olduğunu anlayamadım!. diye bağırmış. Kucağındaki hazinenin tırnak kadar bir parçasını, bir kese altına d...

Sahi Sen Kimsin ?

Billboardlardaki resimlerine baktım; güya "kudretli" görünesin diye en çılgın bakışlı fotoğraflarını seçmişler. Kontrolsüz bir adrenalin ile geldiği yeri hazmedemeyişi harmanlayan deli bakışları. Ne yapsan olmuyor. Kültürsüzlüğün, görgüsüzlüğün, basitliğin, açlığın her şeyin önüne geçiyor. Sadece çalma, çırpmaya, vebal almaya işleyen kıt aklın bile durup durup sana "Saygı görmüyorsun, sende bir şeyler eksik" diye fısıldıyor. Bu fısıltıyı duydukça iyice kontrolden çıkıyorsun. "Bana saygı duyun, önümde eğilin. Eteklerimi öpün" diye tepiniyorsun ama olmuyor. Olmuyor işte. En yakınındakiler bile senin iflah olmaz kifayetsizliğine, insanlıktan çıkmış öfkene, Allah’a şirk koşma noktasına gelmiş kibrine dayanamıyorlar. En uyanıklar ile kullanım tarihinin tamamen sona gelmesini bekleyenler kaldı sadece çevrende. Bir de bir delinin gölgesi ardında kirli oyunlarını yürütenler. Boşsun, bomboşsun. Bir genelev fedaisi kadar ruhsuz ve hoyratsın. Kabadayı...

Doğru Adam, Doğru Kadın....

Doğru insan olmak doğru insanla evlenmekten çok daha fazlasıdır!'   Yazar kitabında şu öyküyü anlatır.. 'Yıllar önce Hawai'de başlık parasına benzer bir uygulama revaçtadır. Bir erkeğin sevdiği kızla evlenebilmesi için kızın ailesine belli sayıda inek vermek zorundadır. İnek sayısının 10 adet olması gerekmekle birlikte kızın özelliklerine göre bu sayı değişebilmektedir. Ve adada iki kızı olan bir adam yaşamaktadır. Kızlardan büyük olanı bizdeki deyişle -kabul görmeyen- tipte, şanssız bir kızdır ve babası ona 3 inek fiyat biçmiştir; 2 inekli bir teklifi de kabul edecektir; hatta iyi bir pazarlıkla 1 ineğe fit olmaya razıdır. Bir gün adanın zenginlerinden Johny Lingo bu eve geldiğinde herkes onun diğer kızı isteyeceğini düşünür. Oysa yaşlı adamı sevince boğarak büyük kıza talip olur. Herkes en azından isteneni yani; 3 inek ödeyeceğini düşünürken Johny yanında 12 tane inekle gelmiştir!!.. O dönemlerde normal bir balayı ortalama bir yıl sürmektedir ama gelin ve ...

Fıkra Bu Yaaaa....

"... Bir süre konuşmuşlar, sonra psikolog bir test yapmaya karar vermiş. Bir kâğıdın üzerine bir “+” işareti çizmiş, sormuş;   “Bu nedir?” Adam kâğıttaki şekle şöyle bir bakmış ve “Bu bir dört yol ağzı” demiş, “hemen şurada bir çalılık var, çalılığın arkasında bir adam ile bir kadın var, ooooo!” Psikolog kâğıdın üzerine bu kez bir kare işareti çizmiş, sormuş; “Bu nedir?” Adam tebessüm etmiş. “Bu bir yatak odası” demiş, “içinde bir adam ile bir kadın var, vaaaayyy!” Psikoloğun üçüncü çizdiği şekil bir üçgenmiş;   “Bu nedir?” Adam kafasını kaşımış, “Bu bir çadır” demiş, “içinde bir adam ile bir kadın var, üüüüüüü!” Psikolog bu kez bir dikdörtgen çizmiş;   “Bu nedir?” Adam derin bir nefes almış, “Bu bir otobüs” demiş, “en arka koltukta bir adam ile bir kadın var, ne yaptıklarını ne sen sor, ne ben söyleyeyim”. Psikolog sinirlenmiş: “Sen başka şey düşünmez misin be adam”. Adam şaşkınlık içinde yanıt vermiş: “İyi de bütün bunları çizen s...

Ah Neyzen Tevfik Ahhhh.....!!!

Resim
  PKK'LI AHMET KAYA'YI HALA DİNLEYEN ve BEN SANATINA BAKARIM DİYENLERE GELSİN..! 2 amca çocuğu kuzen İstanbul'dan Cizre/Katran karakoluna vatani görevlerini yapmak için giderler.Sürekli birlikte vakit geçirirler nöbetleri bile beraber tutarl ar. Bir akrabalarının düğününe gitmeleri gerekir ancak ikisine birden izin çıkmaz birisi izne ayrılır. Kuzenlerden birisi nöbette başka bir askerle birlikteyken arkadaşı mevzide uyur kendisi de ileriden geçen koyun sürüsünü görür. Koyunların yakınına gittiğinde koyun postu giymiş ve sürünün arasına sızmış 3 pkk'lı terörist tarafından şehit edilir... Diğer asker izinden döner, kuzenini şehit olduğu mevziye nöbet yazdırmaz komutanlar ancak o nöbetini başka bir asker ile değiştirerek o mevzide nöbet tutar. Gece yarısı bir koyun sürüsünün karakol yakınlarından geçtiğini görür.Mevzisini terk ederek sürüye yaklaşır.Kuzenini şehit eden koyun postu giymiş sürünen pkk'lıları fark eder ve 3 pkk'lıyı da öldürür... Öldü...

Efendi Olmak...!!

Resim

Hiç Hayallerinizden Sıfır Aldınız mı… ?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kâğıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0" aldım?" diye merakla s...

Bence Denemelisin...

”Guguk Kuşu” filminde Jack Nicholson akıl hastanesinde; çok ağır bir mermer havuzu kaldırabileceğine dair diğer hastalarla iddiaya girer. Yüklenir ve havuzu kaldırmaya çalışır, kaldıramaz. Diğer hastalar onunla alay ederken bir şey söyler: “Ben en azından denedim”. Siz gerçekten denediniz mi? Yoksa pencereden hayatı mı seyrediyorsunuz?.. Hayata televizyon ekranından baktığınız gibi mi bakıyorsunuz?. Oysa hayat her zaman avuçlarımızın içinde. Nasıl istersek, neye karar verirsek hayat orada var. Güneş, her sabah yeniden doğuyor, gün, her şafakta nice umutlara gebe şekilde ağarıyor. Eğer isterseniz hayatı bir ucundan yakalama şansına sahipsiniz. Yeter ki gülümseyin. Yeter ki bu gün benim günüm diyerek kalkın yatağınızdan. Bu dünyadaki varlığınızın, dostlarınızın var olmasına bağlı olduğunu, sadece sevginin yol gösteren olduğunu unutmadan.   Yeniden başlayın güne ve yaşamaya.

Al Desen ÖLÜM...

Uzayan yollar da tükenir zaman.. İçim sis bağlamış, başımda duman, Yapraklar toprağa düştüğü zaman Gel desen yanarım. Kal desen ölüm.. Hangi dalda, hangi çiçek açarmış.. Hangi arı hangi dala konarmış Hangi ateş hangi dalı yakarmış Kül desen yanarım.. ... Gül desen ölüm... Issız gönüllerde; ararım vefa.. Çıksam Arafat'a, dönsem tavafa Başsız gövdelerde, gövdesiz kafa Bul desen yanarım.. Sal desen ölüm... Tükenir zamanlar, tükenir takat Dert yıkar adamı, ayrılık kat kat Uzat da elini, sun damla şefkat.. Al desen yanarım.. Yol desen ÖLÜM.  Yavuz KURT

Üzerine Alanın...

Sözümüz meclisten dışarı haşa Beyler gördük efendiler tanıdık Desen ar gelecek döle uşağa Beyler gördük efendiler tanıdık Madem sordun ben de diyeyim amca Af dileriz cemil cümleden önce Velakin sohbete söze gelince Beyler gördük efendiler tanıdık Yeminliler bu milleti bölmeye Karpuz gibi dilim dilim dilmeye Dilinen parçaya pazar olmaya Beyler gördük efendiler tanıdık Yoklukla devleti kötürüm yapan Milletin sırtına oturum yapan Gelecek seçime yatırım yapan Beyler gördük efendiler tanıdık Çıkıp kürsülerden nutuk savuran Konuşup meydanı kasıp kavuran İnip Shakira'dan güzel kıvıran Beyler gördük efendiler tanıdık Cız etsin yüreğin diyeyimde cız Her fırsatta alemin kızını taciz Eder kendi avradını ilgiden aciz Beyler gördük efendiler tanıdık İi bulmaya gelen bayana dümdüz Ya sarkıntılık var ya da tecavüz Ne kadar bedava ne kadar ucuz Beyler gördük efendiler tanıdık Bir birine iftira baş döndüren Ne yalanlar duydum kanı donduran Yetimi kandıran dulu kandıran Beyler gördük efendiler tanı...

Denemek Bedava....

'Denizli'de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuşlar... Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca otuyormuş... Tabii ekipte ne uyku ne de huzur bırakmıyormuş.. Sonunda sabırlar tükenmiş... Susturmak için başlamışlar horozu kovalamaya.. Horoz önde.. Gençler pesinde... Mahalle arasına dalmışlar... Kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede, seslenmiş: - Hey, evlatlar!.. Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz?... - Dede, sabahın köründe ötmeye başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden başını keseceğiz!.. - Yazıktır evladım yapmayın!.. demiş ihtiyar, bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsız etmez sizi... Gençler bunun üzerine kovalamayı bırakmışlar. Ertesi sabah, hafif 'gak - guk' sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını ...

Padişahın Dalkavuğu....

Padişah, patlıcanı çok sevdiği için, dalkavuğu da patlıcanı yere göğe sığdırmazmış. Bir gün padişah patlıcandan nefret edince, “- Aman padişahım bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım…” der. Padişah, bir başka gün; “- Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar… anlamak mümkün değil!...” “-En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı…” Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğa sormuş; “- Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkarırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!...” Dalkavuk da hemen yanıtlamış; “- Bana bak arkadaş… Bana bak… Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?

Bilgeye Sormuşlar...

Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar ya. "Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi: Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir, İnsanlığa attığın ilk adım budur... Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın. Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun

Kahvenizin Tadına Varın...!

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner. Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir. Herkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler: ‘Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. ! Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra bir...

Şeytan Ayrıntıda Gizlidir.....

Günlerden birgün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını ... uzaktan izlemiş. Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış debelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş. Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılmış. Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş. Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin ´gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş. Silah sesini duyan koca , karısını yerde cansız yatar babasınıda elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş. Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam , bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş. Bütün bu olay...

Bakmak ve Görmek..

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. - Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş Kadın kocasına - Bak, çamaşırları y ... eterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor. ‘ demiş. Kocası ona bakmış, hiçbir sey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş. Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş. Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmıs, bak demiş kocasına - Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?’ Kocası uzun uzun karisina bakmış; Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim’ diye cevap vermiş. Hayatta böyle değil midir ? Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya davranmadan önce Kalp (pencere) durumumuza bakmak ve ‘iyi’ olanı görmeye hazır olup olmadığımızı farketmek güzel bir fikir ol...

Sana Bir Kaz Yollasam Yolar Mısın ?

  Padişahın biri veziriyle birlikte tebdil-i kıyafet gezintiye çıkmış. Tebaası nasıl yaşıyor, nasıl geçiniyor, sıkıntıları ne ler görmek istemiş. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş: - Merhaba kızım. Baban evde mi? Kız: - Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti. Padişah: - Annen evde mi? Kız: - Annem de evde yok! O da biri iki etmeye gitti. Padişah: - Kızım eviniz çok güzel ama bacası eğri. Kız: - Bacası eğridir ama dumanı doğru tüter. Padişah: - Sana bir kaz yollasam yolar mısın? Kız: - İzninizle en ince tüylerine kadar yolarım! Padişah kıza "Öyleyse selametle kal!" deyip, veziriyle tekrar yola koyulmuş. Saraya varınca padişah vezirine sormuş: - Kız ile ne konuştuğumuzu anladın mı? Vezir: - Doğruyu söylemek gerekirse anlamadım padişahım, demiş. Padişah: - O halde tez vakitte git öğren! Yoksa seni vezirlikten azlederim! demiş. Vezir telaşla...

Vasviye Teyze....

Resim

Kadı Kim! Eşkiya Nerde?...

Öykü bu yaaa... *** Sadece bir tane oğlu bulunan, çiftlik sahibi, varlıklı bir adamcağız iyice yaşlanıp yatağa düşer ve hasta yatağında olumu beklemeye baslar. Ölümünden bir süre önce, oğlunu yanına çağırıp vasiyetini söyler: - Oğulcuğum. Yatağın yanında, içi altın dolu iki tane kese var. Bunlardan biri senindir. Al, güzel güzel harca, helaldir. Diğerini ise, ne yapıp edeceksin, memleketin en büyük eşkıyasını bulacaksın ve ona hediye edeceksin. Sebebini sorma, vasiyetim böyledir! Yaşlı adam bunları söyledikten bir kaç gün sonra ruhunu teslim eder. Oğlu, cenaze töreni ve yas tutma günlerinin ardından, artık babacığımın vasiyetini yerine getirmeliyim deyip, her iki keseyi yanına alır ve memleketin en büyük eşkıyasını bulmak için ülkeyi dolaşmaya baslar. Fakat nereye gitse, hangi eşkıyayı sorsa, ondan daha da namlısı, kanlısı, belalısı olduğunu öğrenir ve böylece aylarca dolaşır. Nafile! Kime sorsa, verilen cevaplar benzer şekildedir: - Evet, bizim eşkıya yirmi kişi...

Çığlık..

Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler. Bavullarını gösteriyorlar. Bir bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler. Yolcular fena halde şaşırmışlar. Nasıl şaşırmasınlar. Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kolunda üç noktalı bant. Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması. Tasmanın ucunda bir köpek. Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa. Günlerden 1 Nisan değil ama 'Şaka herhalde' demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa. Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda. Uçak hızlanmış. Yolcular endişelenmeye başlamışlar. Uçak daha hızlanmış. Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış. Uçak iyice hızlanmış. Bazı yolcular paniklemiş, dua etmeye başlamışlar. Uçak son hıza ulaşmış. Bu arada pistin sonuna da ulaşmış. 100 metre sonra betonun bitip cimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar. Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş. Uçak tam pist ...