Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Babalar......

Resim
'BABALAR' HAKKINDA NEFİS BİR YAZI Evin en öksüzü babalardır. ... En yalnızı, en kimsesizi, herkese kimse olurken, evin direği olurken kendisi direksizdir, dayanacağı kimsesi pek yoktur. Dayanıp da şöyle, "Güç alayım, güçsüz kaldım, elimden tut da kaldır." diyebileceği kimse yoktur. Çünkü o hep güçlü olmak zorundadır, yardım bile isteyemez. O zayıf olamaz çünkü o kahramandır, o ağlayamaz çünkü o kahramandır. Hep kahraman olmak, öyle kalmak zorundadır. Yoksa iktidarından indirilebilir, iktidarsız kalabilir, küçümsenebilir, erkekten bile sayılmayabilir. Batan gemiyi en son terk eden baba iken, uçan bir balonda, fazla ağırlıkların atılması aksi halde balonun düşme ihtimalinin olduğu anlarda, aileden ilk atılacak kişi babadır. Hayatını ailesine adasa da, ne eşine ne de çocuklarına yaranabilir tam anlamıyla. Kimsesi kalmaz zaten memleketi belli olduğunda. Hani sormuşlar ya adama "nerelisin?" diye. O da demiş "henüz evlenmedim" diye. Ne ilk...

Son Çeyrek..!

Resim
  Rahmetli Başbug'muzun vefatından sonra, ülkücülerin ve dolayısı ile MHP'nin ülke üzerinde bu kadar etkin olmasının önüne geçilmesi için planlanan ve çok iyi kurgulanıp sahneye konulan yol haritasının son çeyregine girmiş bulunmaktayız ! Bu planlamada görevlendirilen kişinin,iş başına geldiginde,güya sanki millete kan kusturan eşkiya çetesi gibi gösterilen ve hernedense Ülkücü Mafya diye adlandırılan- suistimal edip kanunsuzluklara bulaşıp kendilerine şahsi menfaat saglayanar tabi ki oldu- gurubun MHP'den temizleyen,ülkücüleri beyaz çorap yumurta topuk ayakkabı giyip sarkık bıyıklardan kurtaran kişi olarak siyaset sahnesinde boy göstermesini saglayanlar, bu oyunu farkedip oyunu bozacak bu davanın gerçek sahiplerinin uyanmaması içinde çeşitli entrikalarla ufak tefek yol kazaları hariç başarıyla bu günlere gelmişlerdir. Neden mi son çeyrek ? Ateşten günlerden gelen 80 öncesinin ve bu davanın gerçek çilesini çekmiş olan gerçek sahipleri yavaş yavaş tarih sahnesinden ...

Önce İnsan....!

Resim

Sevmek....!!!

İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç? Bir Derviş, kucağındaki elmalarla koşuşturan bir genç kıza rast gelip; -Nereye gidersin, o kucağına doldurduğun da nedir? diye sorar. Genç kız uzaktaki bir tarlayı gösterip; ... - Sevdiğim orada çalışıyor, ona elma götürüyorum diyerek yoluna devam eder. Derviş; -Kaç tane? diye üsteleyince. Kendinden emin olan genç kız büyük bir vakar içinde; - İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç? cevabını verir. Kız gözden kaybolduğunda Derviş'in ellerinde farkında olmadan kopardığı tespihin taneleri kalır. Alıntı

Yorumsuz....!!

Resim
        - Şu merdiven başında pazarlık yapan kadın bir fahişe mi ? - Hayır. -Peki ya o ? Sokağın başında bacaklarını gösteren. - Hayır. -Peki ya şu kadın ? Baksana nasıl da şehvetle bakıyor. - Hayır o da değil. -Burada hiç fahişe yok mu baksana şu kadınlara nasıl da giyinmişler. - Fahişe nedir bay Burton. -Tenini parayla satan aşağılıklardır bay Vencanze. - Hayır bay Burton. Fahişelik bu değildir. -Hah ! Neymiş peki fahişelik. - Fahişelik insanların hayatını bilmeden onları aşağılamak ve yargılamaktır. Sokağın sonunda bir berber var bay Burton. Lütfen aynaya bakınız. Orada var olan en büyük fahişeyi göreceksiniz… 

Yönetmedeki Başarısızlık...

Mektup! Sayın Ünal Aysal ! Fenerbahçe'yi hedef alan, yetkili mercileri göreve davet etmek konulu mektubunuzu okudum. Egemenliğinizi yasallaştırma konulu bir davet mi bu? Yoksa finalden kaçmanın berbat makyajı mı? Çünkü adaletine ve vicdanına güven duyulmayan şahısların yazdığı mektuplar sadece gürültüdür. Benim merak ettiğim. Memleketinize ışık vermek için, en son hangi eyleme kaşınızı oynatınız Sayın Aysal? Onu görebilsem adalet ve ahlak çağrınıza bir nebze olsun inanırdım. *** Emeğin ne olduğunu bilmeyen, saygısız bir tavrın ürünüdür finalden kaçmak. Kaybetmek başka şeydir, varlığını yitirmek başka şey. Bazı kaçışlar insanın kendini kurtarması için senet yerine geçebilir zannetmeyin. Siz o finalden kaçarak, bir daha asla kazanılmayacak şeyleri kaybettiniz! *** Fenerbahçe Kulübü'nün hâlâ sürmekte olan yönetim anlayışının yarattığı hasardan bahsediyorsunuz. Fenerbahçe yönetimi sizin istediğiniz şekle mi sokulsun Sayın Aysal? ...

Hayat Bu....

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi. Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir oda...

Biri Dost mu Dedi..!!!

Gerçek Dost dediğin, "seni uçuruma düşmekten kurtaran değil, senin yerine uçurumdan atlayandır". Babanın biri evladının arkadaşlık yaptığı kişilerin gerçek dost olmadığı sürekli oğluna söyler ama oğlu onu dinlemez ve karşı çıkar... Hayır baba onlar benim en iyi dostlarım der. Baba peki der o zaman onların gerçek dostun olup olmadığını test edelim der ..oğlu nasıl der.. baba git bizim koyunlardan birini kes ve parçala ve sonra parçalarını bir çuvala koy ve gel der. Oğlu gider babasının dediğini yapar ve getirir. Sonra babası derki, şimdi bu çuvalı al ve o dostlarına götür.. ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum diyerek yardım iste der.. oğlu ama baba der.. baba, eğer gerçek dostun olup olmadığını görmek istiyorsan yap der oğlu gider dostlarından birisinin kapısını çalar ve ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum saklamak için bana yardım et der.. ama dostu hayır git benden uzak dur başımı belaya sokma der ve kovar sonra ikinci bir dostuna gider ama ay...

Biz Kimmiyiz.

"Kurtçular" diyorlar bize yaşlı teyzeler, Kahvede sohbetlerde dayılar "Türkeş'çiler" diyorlar Komünistler "faşist" derken, Sahte Müslümanlar "dinsiz" diye yapışıyorlar yakamıza, Bilmeyen katil diyor şanlı davamıza, Medya "Mecliste bir parti" ... olarak bakıyor, Aydınlar "vurucu, kırıcı" olarak görüyor, Dış mihraklar "çek-senet mafyası" olarak gösteriyorlar. Hükümet "kovboy" diyor mesela, Rahşan Ecevit ise "katiller" demişti. Travestiler "kaçın ayol" diyor bizi görünce, Fakültelerde pkklılar "saldırın" diyor, Polis "vurun" diyor, Rektör "atın" diyor, Hakim "asın" diyor, Savcı "götürün" diyor, Avukat "savunamam" diyor... Yetim çocuklarız biz aslında herkes hakkımızda bir şeyler düşünüyor. Bizim ise tek düşüncemiz memleket. VATAN BAYRAK ! Bu ülkeyi, bayrağı, sevmek suçsa biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz. ...

Okunası Tavsiyeler..

Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme. -İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil. -Kimseye yalvarma. ... -Asla dönüp arkana bakma. -Sır tutmasını bil. -Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma. -Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut. -Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama. -Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et. -Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma. -Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme. -Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme. -Kendini öven insanlardan kaç. -Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma. -Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma. -Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme. -Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar. -Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenle...

Adalet Ağlıyor mu..?

Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. ... ... Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı. Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti. Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı. Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.Bu siyah ...

İtalya'da Bir Türk Köyü....

Resim
Türkçe bilmiyorlar, Türkiye'yi görmemişler ama 323 yıldır Türk gibi yaşıyorlar.           İtalya'nın Moena Köyü'ne sığınan bir Yeniçeri oraya yerleşip, bir de kahraman olunca köyün adı 'La Turchia' diye anılmaya başlamış. Moenalıların en büyük isteği ise mehter takımını görmek.           İtalya'daki Türk köyünden davet var.           İtalya'nın Manzori Dağları'nın eteğindeki 'La Turchia' adıyla da bilinen Moena Köyü, 323 yıldır hoşgörü örneği sergiliyor. Türkçe bilmeyen ama kendilerini Türk olarak tanıtan Moenalılar, Türkler'i bekliyor.           Bu şaşırtıcı öykü tam 323 yıl önce başlar. 2. Viyana kuşatması sonrası bir Osmanlı askeri, İtalya'da küçük bir kasabaya sığınır. Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından tedavi edilir. ...

Sedef Çiçeği...

Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı... Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: - Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun? Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı: - Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan... ... Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu... Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmıs 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti? Herkes, onu dinliyordu... Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti: - Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bi...

Kızlarım Var Benim...

Resim
Kızlarım var benim canımdan öte bildiğim, Kızlarım var benim canıma can katan...... 

Sevgi Dediğin...

 Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür. - Ben sizi hiç tanımıyorum, der . Ama aç ve susuz olmalısınız. Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim. ... - Evin erkeği içerde mi? Diye sorar adamlar. - Hayır, der kadın. Şu an evin dışında. - O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil, diye cevap verirler. Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır. - Peki, onlara söyleyebilir misin, der adam. Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler. Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder. Ama bu defa da; - Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz der yaşlı adamlar. Kadın öğrenmek ister; - Niye giremezsiniz ? İhtiyarlardan biri açıklar: - Onun adı ZENGİN, der bir arkadaşını göstererek. Diğeri BAŞARI. . . Ben ise SEVGİ . . . Sonra ekler; - Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz ? Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyduklarıyla neşelen...

Bilmem Anlatabildim mi.?

 Adamın biri balonla havada giderken aşağıda bisikleti ile geçen bir adam görmüş. Seslenmiş ona; -"Arkadaş şu anda neredeyiz" demiş. ... Aşağıdaki adam. -"Sen havadasın" demiş. -"Havada olduğumu biliyorum da ben neredeyim şu anda" demiş. Aşağıdaki adam. -"Balonda'sın" demiş. Kızmış yukarıdaki adam ve aşağıdakine seslenmiş. -"Sen profesör müsün?"demiş. -Evet de nereden anladın demiş aşağıdaki adam. Balondaki adam da, -Söylediğin her şey doğruda benim işime yaramıyor demiş. Bülent UYGUR kardeşime selam olsun...

Sevgi... Başarı... Zenginlik.....!

Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür. - Ben sizi hiç tanımıyorum, der . Ama aç ve susuz olmalısınız. Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim. ... - Evin erkeği içerde mi? Diye sorar adamlar. - Hayır, der kadın. Şu an evin dışında. - O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil, diye cevap verirler. Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır. - Peki, onlara söyleyebilir misin, der adam. Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler. Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder. Ama bu defa da; - Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz der yaşlı adamlar. Kadın öğrenmek ister; - Niye giremezsiniz ? İhtiyarlardan biri açıklar: - Onun adı ZENGİN, der bir arkadaşını göstererek. Diğeri BAŞARI. . . Ben ise SEVGİ . . . Sonra ekler; - Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz ? Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyduklarıyla neşelenerek; ...

Ateşperest.....

Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmektedir. Düğün günü çok koyun ve inek kesilir. Et kokuları mahalleyi sarar. Ancak evin bitişiğinde, Müslüman, dul bir kadın, dört yetimiyle yaşamaktadır. Hepsi de günlerdir açtırlar. Kadıncağız, düğün evinin kapısını çalıp, 'ateş' ister. Ancak maksadı başkadır. “Belki yemek verirler” diye gitmiştir. Adam, kadının niyetini anlasada! bir şey vermez. Kadıncağız, bir daha gidip 'ateş' ister. Yine eli boş döner. Üçüncüd e yine öyle. Ama ne olur bilinmez, bu defa acır kadına. Hallerini anlamak için dehlize iner ve dayar kulağını bitişik evin duvarına ve dinler. Yetimcik, annesine yalvarıyor: - Anneciğim, ne olur bir daha git. Belki bu sefer bir şey verirler. Kadın ağlamaklıdır: - Üç defa gittim! yavrum! Artık utanıyorum. Adam bunu duyar. Kalbi sızlar. güze bir 'Sofra' hazırlatıp, gönderir evlerine. Ve dehlize inip, dinler yine. Yetimlerin en küçüğü dua ediyor: - Ya Rabbi! O nasıl bize ikram ettiyse, sen de ona ikram et! Onu...

Baba Dediğin Kimdir......

        Senin artık bir baban yoktur. Öldü derler. Dolapta eşyaları asılıdır, ayakkabıları, terlikleri her şeyi yerli yerindedir. Ortam kalabalıklaşır, ağlayanlar sızlayanlar. Sen öyle bakarsın. Omuzlarında gezdiğin, annenin yasakladığı abur cuburları çaktırmadan beslenme çantana dolduran, Ocak ayında bile dondurma yemene izin veren, beş parasızken ne yapıp edip istediğin oyuncağı alan, arada çok sıkı azarlıyormuş gibi yapan adam gelemeyecektir eve. Ağlayamazsın ardından, çocuklar böyle şeyler için ağlamazlar. Hem ağlamak kabul etmek demektir. Ne belli kesin öldüğü.  Belki şaka, belki gelecek.         Sonra başının belası,  okulun ilk açıldığı gün sorgulamaları başlar. Bütün öğretmenler, öğrencilerini tek tek ayağa kaldırıp, babalarının ne iş yaptığını sorarlar. Sen de kırk kişinin önünde, her ders başında tekrarlamak zorunda kalırsın. Babam vefat etti, babam vefat etti, babam vefat etti. Öldü demek k...

Her Şeyde Bir Hayır Vardır..

Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarması için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden… ... Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü ...

Demek Lazım....

Bir grup kadın "kocanızla sevgi dolu bir ilişki yaşayabilirsiniz" konulu bir seminere giderler. ... Semineri yapan psikolog sorar: -" Kaçınız kocasını seviyor?" Bütün eller kalkar. Psikolog tekrar sorar: "bunu ona en son ne zaman söylediniz?" Bazıları "bugün" der, bazıları "dün", bazıları hatırlamaz. Psikolog kadınlara cep telefonlarını çıkarmalarını ve kocalarına "seni seviyorum" mesajı çekmelerini, sonra da telefonlarını birbirleriyle değişmelerini, gelen cevapları okumalarını ister... Kadınlar söyleneni yaparlar. İşte kocalardan gelen cevaplar: - "Söyle bakalım çocuklarımın annesi; hasta mı oldun?" - "Ne demek istiyorsun?" - "?!?" - "Yine arabayı mı çarptın?" - "Yine ne yaptın? Bu defa affetmeyeceğim." - "Kaç para lazım?" - "Bu mesajı kime çektin? Akşama hazırlıklı ol." - "Kimsiniz?" B.UYGUR kardeşime selam olsun...