Hayat Bu....
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki
belki sonsuza kadar susacaktım.
Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi.
'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
'Son günlerde ne de akıllandı benim çocuğum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!‘ diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum.
Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla
kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün
evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna
atılır onunla oynamak isterdim.
Babam
sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır
bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya
girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi.
'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline
kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun
izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı.
Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam
oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi
anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.
Önce resim yaparak başladım işe. Babam
çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu.
Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle
ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama
göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim çocuğum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!‘ diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum.
Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım.
Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya
geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi
'Çok güzel olmuş.
Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o
adam değil, bu çocuk sensin.' dedim.
O
'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.' dedi.
Ben
yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.'
dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda iş
yerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler
paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve
bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne
istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi
açılmıştı.
Duyduklarına inanamıyorlardı..
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları
vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkında' Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı.
Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti
Yarın Meçhuldür, O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür.
Yorumlar
Yorum Gönder