Türk Baharında Sere Serpe Uzanmak...

“ Gül’e Erdoğan’a Hükümet ve YAŞ Üyelerine Yurtdışı Yasağı Gelebilir. „

“İnternet Andıcı” davasında E. Orgeneral İlker Başbuğ’un hüküm giymesi durumunda, ellerinde her türlü istihbarat ve soruşturma kabiliyeti olduğu halde görevlerini yapmayan devlet yöneticileri hakkında soruşturma açılması ve sanıkların yargılaması, hukuk devletinin gereğidir.
Bu nedenle: Bazı devlet yöneticilerinin, “tehlikeli bir örgüt liderini son derecede hassas görevlere atadıkları” kuvvetli şüphesi doğmuştur. Bu gerekçeyle sivillerin Yüce Divan’da, YAŞ’ın askeri üyelerinin ise askeri mahkemelerde yargılanmaları muhtemeldir.

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ortadan kaldırılmasına yol açacak kadar tehlikeli bir şekilde görevi ihmal” suçundan yargılanmaları gereken dönemin yöneticilerine yani:

a-   Cumhurbaşkanı’na,
b-  Başbakan’a
c-  Bakanlar Kurulu üyelerine
d-  YAŞ üyelerine
dava sonuçlanana kadar yurt dışına çıkış yasağı konulması, adliyenin bugünden alması gereken acil bir önlemdir.

Bu çağrının gerekçeleri şunlardır:
1-  Haber: (6 Ocak 2012)
İlker Başbuğ, çıkarıldığı İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, TCK'nın 314/1. maddesi gereğince "örgüt yöneticiliği," 312/1. maddesi gereğince de "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçlaması ile 6 Ocak 2012 tarihinde tutuklandı.

2-  Durum: (Anayasanın 117. maddesi)
“Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, Cumhurbaşkanınca atanır; görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Genelkurmay Başkanı, bu görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur."

3-  Hatırlatma: (2003- 2008)
İlker Başbuğ,

a)  Ağustos 2003’te de 1. AKP Hükümeti tarafından Genelkurmay 2. Başkanlığı'na,
b)  2006’da 2. AKP Hükümet tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na,
c)  2008'de yine aynı hükümet tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na atanmıştır.

4-  Yorum:
Eğer İlker Başbuğ, terör örgütü yöneticiliğinden hüküm giyerse, “bir terör örgütü yöneticisini devletin önemli makamlarına atama”ktan dolayı, hayati derecede görevi ihmal suçunu işlemiş oldukları kesinleşecek olan dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Bakanlar kurulu hakkında görevi ihmal suçundan dava açacağımı şimdiden açıkça ilan ediyorum. Konunun şakaya gelir bir tarafı yoktur. Mesela siz Sülün Osman’ı Maliye Bakanı yapacaksınız ve mesela Ayasofya’nın Yunanistan’a satılmasının sorumluluğundan kurtulacaksınız bu mümkün müdür?

5-  Duyuru:
Devleti PKK’lı siyasiler, intikamcı Kripto Ermeniler ve dünya kamuoyu karşısında küçük düşüren bu rezil ve komik “paradoks”a bir son verilmediği takdirde İlker Başbuğ’un anılan hükümlerden mahkûm olması durumunda iç hukuk kanalları tıkansa bile hukuk mevzuatımızın bağlandığı AB müktesebatından yararlanmak üzere AİHM’ye de başvuracağımı şimdiden ilan duyuruyorum.

6-  Sonuç:
Dava, ordu-siyaset, darbe-demokrasi, irtica-laiklik davası değildir.

Bu bir psikolojik savaş hamlesidir. Türkiye NATO üyesi olduğu için açıktan “Türk Baharı” adı verilemeyen “Açık Toplum” adına “devlet” kavramının sulandırılmasıdır. ABD, açık bir saldırı karşısında “NATO’da kriz çıkabilir veya Türk vetosuyla NATO bloke edilebilir” endişesiyle TSK sinsice yıpratılmaktadır. Böylece BOP sürecinde TSK’nın derin istihbâri analizlerle dış politikayı tanzim hürriyeti ortadan kaldırılmaktadır.
1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtındaki Sancar-Ecevit karşıtlığını hatırlayınız. Harekât ABD’ye, 2. harekât ise ayrıca Ecevit’e rağmen yapılmıştı. 1991’de ise Irak’a Kuzey’den girelim diyen Özal’ın şahsına ait pragmatik sivil irade ile analizör askeri irade arasında karşıtlık oluşmuş, dönemin Genelkurmay Başkanı Torumtay istifa ettiği halde istihbarat ve analizlere dayanan askeri iradenin görüşü geçerli kabul edilmişti.

ABD’nin hedefi, 1915’le 1923 arasındaki Türk Tarihinin yüz yıllını tamamlamadan silinmesidir. Zaten Lozan’ı tanımamış olan ABD, bu amaçla Türkiye Cumhuriyeti muhalifleriyle işbirliği yapmakta ve Cemaat’ten Ermenilere, AKP’den PKK’ya, Liberallerden Marksistlere kadar bütün rejim muhalifi grupları meşreplerine göre tertip ederek kullanmaktadır.

İşin merkezinde ABD vardır. Bu süreçte Hilmi Özkök, Aytaç Yalman gibi “1 Mart 2003 tezkeresi” sürecinde ve sonrasında Atlantik ötesine bağlı kalmayı savunan bazı generaller kayırılmıştır.
ABD’ye Türkleri Araplaştırma cesaretini vermemeliyiz. Bizdeki stratejik “Tahrir meydanı,” şartlar gereği “Washington–Ankara-İstanbul” üçgenidir. İsteyen, bu bol sinekli, akrepli çıyanlı “Türk baharında sere serpe uzanıp” puslu maziyi düşünebilir.

Eminim besili bir karasinek kamuoyunun açık ağzından içeri girinceye kadar bunun kaçıncı “sarı öküz” olduğunu hatırlayan çıkmayacaktır.
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgili Karıma...