Nevruz....
Nevruz dedir? diye sorsak: “baharın gelişi, müjdecisi, gece ile gündüzün eşit ve tabiatın en adaletli olduğu gün ve Türk Milleti’nin yüzyıllar ötesinden devam edip gelen geleneksel bayramlarından biridir” gibi geleneksel cümlelerle tanımlarız!
Genelde olarak bütün tanımlamalar birbiriyle örtüşür!
Fakat benim değinmek istediğim başka bir nokta var:
Biz kendi milli kültürümüzü sadece tanımlamalarla biliriz..!!!
-Neden mi?
Çünkü şuan milletin büyük çoğunluğuna sorsanız nevruz nedir? diye size doğuda yaşanan olayların etkisiyle “Kürt bayramı” olarak anlatacaklar bile vardır ki, var..!!!
-Neden böyle oluyor dersiniz?
-Aslında nedeni çok basit..!!!
-Unutulmaya yüz tutmuş, tutturulmuş milli kültürümüze sahip çıkılmaması, çıkmamak, başka bir değişle bananelazımcılık yani boş vermişlik..!!!
İşte bu bananelazımcılık! ve hep başkasında bir şeyler beklemek, ummak bugün bizi kendi kültürümüze yabancı yapmakla birlikte düşman etmiştir..!!!
Aslında bu gidişat; gideceğimiz noktayı, yani sonu da göstermektedir..!!!
Yıllar yılı; baharın gelişi, müjdecisi, gece ile gündüzün eşit ve tabiatın en adaletli olduğu gün ve Türk Milleti’nin yüzyıllar ötesinden devam edip gelen geleneksel bayramlarından birisi olan ve Türkler’in yaşadığı en uzak bölgelerde dahi çeşitli yöresel etkinliklerle kutlanan 21 Mart Nevruz Bayramı, Türk’ün öz be öz bayramlarından birisidir.
Kaşgarlı Mahmut, “Bayram” kelimesinin anlamını Divan-ı Lügat-it Türk’te “Bedhrem, halk arasında gülme ve sevinme, bir yerin ışıklarla ve çiçeklerle bezenmesi ve orada sevinç içinde eğlenilmesi” olarak tarif nitelemektedir.
İnsanlar arasında karşılıklı sevgi ve saygının perçinleştiğin, perçinleştirildiği günler değimlidir bayramlar..!!!
Bayramlar, insanların birbirleriyle olan dargınlıklarını unuttukları, barıştıkları, kardeşçe kucaklaştıkları gün değil midir?
Bayramlar, toplumlarda milli birlik ve beraberliğin, bir arada yaşama arzusunun kuvvetlendiği günler değil midir?
Bayramlar, milli ve dini duyguların, inançların, örf ve adetlerin uygulandığı, sergilendiği, bir toplumda millet olma şuurunun şekillendiği, kuvvetlendiği günler değil midir?-Nevruzda bayramı da bu bayramlardan birisidir işte..!
Eski Türklerle İranlıların “yıl-başı” kabul ettikleri gün, Farsça bir kelime olan “Nevruz” terimiyle ifade edilmektedir. Kelime anlamı bakımından ise, “yeni gün” demektir.
Türkler’ de her kültür Türk’ün yaşam şekline yansıdığı gibi, Nevruz’da çok eskiden beri baharın gelişi, tabiatın canlanışı, destanlarda, masallarda, türkülerde, şiirlerde ve âşıkların nakış nakış işlediği sözlerinde bahardan coşkunlukla söz edilirdi.
Baharın gelişi; yeni gün, yani yeniden uyanış olması nedeniyle; suların çoğalması, havaların ısınması, doğanın canlanması; türlü çiçeklerin açılması, yeryüzüne yemyeşile bürünmesi, hayvanların çoğalması olarak yorumlanırdı..!
-Öylede değil midir zaten?
Türk topluluklarında yaygın olan Nevruz geleneği; “Nevruz-ı Sultani”, Sultan Nevruz” veya Orta Asya Türk topluluklarında görüldüğü üzere “Sultan Navrız” olarak kutlamaktadırlar.
Türkler’de Nevruz’la ilgili en dikkat çekici ve öne çıkan unsur ise; bu günün bir kurtuluş günü olarak kabul edilmesidir..!
Bu bakımdan bu gün; Türk’ün esaretten kurtuluşunun günü; yani Ergenekon veya Bozkurt Bayramı olarak kabul edilmiş ve kutlanır olmasıdır..!
Ergenekon Destanı’nda resmedilişe göre; düşmanları Türkleri bir hile ile yenerler ve çoğunluğu öldürülür ya da tutsak düşer. Kurtulanlar kimsenin bilmediği dağlık fakat çok verimli bir yer olan Ergenekon’a gelirler. Burada kaldıkları zaman içerisinde nüfusları o kadar çoğalır ki, bulundukları yer onları almaz olur ve buradan çıkmak isterler. Yıllarca kaldıkları bölgeden çıkmak zordur tabii ki..!
Bulundukları bölgenin etrafı sarp dağlarla çevrilidir geçit vermez..!
-Fakat etraflarını çevreleyen ve geçit vermeyen sarp dağların demir madeninden olduğu görülür. Geçit vermeyen sarp dağlar eritilmeli Türk’ün gücü yeniden meydana çıkmalıdır..!
Bunun için büyük ateşler yakılır ve dağlar eritilir ve yüklü bir deve geçecek şekilde yol açılır. Sonra gök yeleli bir BOZKURT çıkar ortaya; nereden geldiği belli olmayan bir BOZKURT! Türk’ün önüne geçer ve durur..! Sonra BOZKURT yürür, ardından Türk milleti..! Bugün kendine simge olarak seçtiğimiz BOZKURT’un yol göstermesi, önderlik etmesiyle Türk milleti ERGENEKON’dan çıkarak tekrar eski yurtlarına geri dönerler..!
İşte!.. Türk Kültürüne göre Nevruz; takvim başlangıcı olan Ergenekon’dan çıkış günüdür..!!!
İşte!.. Bu adet Türkler’deki demirciliğin milli bir sanat olması ve demir kültü ile açıklanmıştır..!!!
İşte!.. Türk Kültürüne göre Nevruz, takvim başlangıcı olan Ergenekon’dan çıkış günüdür..!!!
İşte!.. Türkler o günden Nevruz bir milletin yeniden doğuşu demektir..!!!
İşte!.. O günün, Nuvruz’un bayram sayılması ondandır..!!!
İşte!.. Bir parça demirin ateşe atılması, kızdırılıp kıskaçla tutup örse konularak çekiçle dövülmesi ondandır..!!!
İşte!.. Bu inanışın gerçekliği budur..!!!
İşte!.. Bu bir inanıştır; Yüce ALLAH’a şükrün, şükür etmenin günüdür..!!!
İşte!.. Bu inanış; sarı, kırmızı ve yeşilin yan yana gelmesiyle bir bütünlük kazanır..!
İşte!.. Yeşil; dirilişi, tazelik ve gençliği… Sarı; merkezi, hükümranlığı(bağımsızlık, galip, hakim, egeme vs.)… Kırmızı; Yüce ALLAH (c.c)’ı, koruyucu ruhu, ocak (ev)’ı, dirilik, bağımsızlık ve hürriyeti… ifade eder..!!!
İşte!.. Nevruz kutlamalarında Türk kültürünün sergilenmesi; yani edebiyat, sanat, spor ve diğer sanat alanlarının erbabı olan kişilerin hünerlerini sergilemeleri bir bayram havası yanında aynı zaman da bir güç gösterisi halidir..!!!
Geçmişten günümüze kadar kutlana gelen ve Cumhuriyetin ilanından sonrada, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Ergenekon Bayramı adıyla kutlanmıştır..!!!
Bugün Nevruz’un geleneğinin gelişim tarihi incelendiğinde; İslamiyet’ten çok be çok önceleri Türk kültürüne girdiği görülecektir..!!!
Bu açıdan bakıldığında ise; bir dinin ve mezhebin bayramı olmamakla birlikte; mezhep adına, bir din adına veya meşrebi ne olursa olsun, ne adına kutlanırsa kutlansın; bir yere götürülüp bağlanması veya gösterilmesi veya istismar edilmesi veya bir ayrılık ve ayrımcılık unsuru olarak sunulması yanlıştır..!!!
Bunu ancak ve ancak tarihten nasibini almamış zihniyetler yapar..!!! …ve yapmaktadırlar..!!! …ve bu yanlış Tarihin ve kültürün bütün dokusuna, doğasına; gerçeklerine aykırıdır..!!!
Bu aykırılık; birinin kendisine ait olmayana sahip çıkması, diğerinin sahip çıkılana küsmesi, milli kültür üzerinde şüphelerin meydana getirilmesi; milli kültürde yozlaşmayı beraberinde getirmektedir.
…Ve bu bir yok etme oyunudur..!!! Oynanan kültür kadar oynayanın kültürüne de zarar verir..!!!
Bu oyunu oynayanlar ister bunun bilincinde olsunlar, ister olmasınlar; hangi oyun oynanmaya çalışılırsa çalışılsın, bizim millet olarak yapmanız gereken tek şey; kendi kültürümüze sahip çıkmak, bizden sonraki nesillere kendi kültürümüzü anlatmak, aktarmaktır..!!!
-Evet, ben ERGENEKON’cuyum..!!!
Bu ERGENEKON; Türk kavimlerinden Göktürkler’i konu alan ve Göktükler’in başında bulunan Kağanları İl Han’ın oğlu Kayı Han ile yeğeni Dokuz Oğuz Han’ın düşmanlarından kaçarak sığındıkları, burayı kendilerine yurt edindikleri ve burada çoğalarak tekrar tarih sahnesine çıktıkları bölgeye, ülkeye verdikleri addır; ERGENEKON..!!!
İşte!.. Bu destana inanan ERGENEKON’cuyum..!!!
Bunu da her yerde haykırmaktan gurur duyuyorum. Haykıracağım… Susmayacağım… Asla vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim..!
Bu bağlamda, benim Nevruz’dan anladığım tek bir şey vardır: Nevruz = ERGENEKON..!!!
Bu aşamada şu da bilmelidirler ki; İstanbul Ümraniye’deki bir evde bulunan el bombaları ile başlayan ve bugün İstanbul Silivri’de davası hala devam eden davaya “ERGENEKON” denmesinin ve bu isimde hala ısrar edilmesinin asıl amacı, yukarıda da bahsettiğimiz gibi; ERGENEKON’u benim gibi düşünen, benim gibi yaşamaya çalışan; bu kutsal inanışı ve yaşayışı, birleştirici ve güç verici olduğu kabul edilen, inanılan destanına; yani, ERGENEKON ismine kin duyulmasından başka bir şey değildir..!!!
ERGENEKON’un tarihi geçmişiyle anımsanmamasını, anımsansa bile bugün akla gelecek tek “ERGENEKON”un, Silivri’de mahkemesi görülen “ERGENEKON” olarak anımsanmasını istemekten başka bir şey değildir..!!!
Bu, tarihe kin kusmak ve kin duymaktan, duydurmaktan başka bir şeyde değildir..!!!
Bugün tarihe kin duyulmasını sağlayanlar acaba hangi akla hizmet etmektedirler?
Ben ve benim gibi düşünenler bunların hizmet ettikle karanlık odakları elbette biliyoruz, farkındayız..!!! Fakat, farkında olmayan, bilmeyen; kafasını deve kuşu gibi kuma gömmüş bir sürü insanımız var, vardır..!
Ne acı ki!.. Bugün kime, hangi çocuğa ERGENEKON nedir? Sen bu isimden ne anlıyorsun? diye sorsanız; size Silivri’de davası devam eden “ERGENEKON”nu anlatır..! Çünkü, devlet -hükümet- ama ne devlettir ki!.. Bizim geleceğiz olan, yarınlarımızı emanet edeceğimiz yavrularımıza, gençlerimize ancak bunları verebiliyor(!)
Milletimiz şunu, şunları iyi bilmelidir:
-ERGENEKON ismin “bir terör örgütü” savsatası ile anılması yanlıştır..!!!
-Nevruz’un sadece bölücü Kürt’ün bayramını değildir..!!!
-PKK paçavrasın da yer alan; yeşil, sarı, kırmız renkler; gerek Göktürklerde, gerek Selçuklularda, gerekse Osmanlılarda; yani Türklerin sancak, bayrak ve tuğlarında yer alan ana renklerdir..!!!
-Hiçbir şekilde bölücü Kürt’ün rengi, renkleri değildir..!!!
Kendi öz kültürümüze ve öz değerlerimize sahip çıkmamanın sonucunda; bugün kendi değer ve kültürlerimize öcü gibi bakar hale gelmişizdir..!!! Kendi kültürümüzü düşmen bellemişizdir..!!!
Kendi öz değerlerimiz ve kültürümüz üzerinden bizi bize düşüren, düşman eden zihniyet; emperyalist güçler -bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır- kendi çıkarları için her türlü yolu denemektedirler..!
Bu yolla; önce millet kendi öz kültürüne karşı soğutulur!.. Milli kültür üzerinde şüpheler yaratılır!.. Meydana getirilen şüpheler bir milleti kendi öz kültürüne kin duydurur, düşman eder!.. Kin ve düşmanlık mesafeleri derinleştirir!.. Her derinleşen, açılan mesafe; ayrışmayı,bölünmeyi getirir!..
…yani; BÖL, PARÇALA, YUT taktiği uygulanmış olur..!
Milli değerlerimize, öz kültürümüze sahip çıkmak tarihi bilmekten geçmektedir..!!!
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih öğrenmenin ve öğretmenin önemi üzerine söylemiş olduğu şu söz yukarıda izah etmeye çalıştığımız konunun önemini daha iyi açıklamaktadır:
“TÜRK ÇOCUĞU ECDADINI TANIDIKÇA DAHA BÜYÜK İŞLER YAPMAK İÇİN KENDİNDE KUVVET BULACAKTIR”
Yorumlar
Yorum Gönder