Sırtında Kırbaç İzi Bulunmayan Millet...
Milliyetçilik, basit bir akıl ve insanlık meselesidir. Fıtridir, yaradılışa
uygundur. Kur'an ve bilim, farklı mehazlarla da olsa bu gerçeği
vurgulamaktadır.

Kölelik Kültürü
Bundan 2000 yıl önce Avrupa demek Roma demekti. MÖ: 27'de Sezar'la başlayan
imparatorluk dönemi, yaklaşık 500 yıl sürdü ve Batı Roma, Kavimler Göçü
sonucunda 476'da yıkıldı. Ondan önce ikiye ayrılmış ve doğu Roma ortaya
çıkmıştı. Bizans adını alan bu devlet, 1453'e kadar yaşadı.
Boylar halinde yaşayan göçebe kavimler, doğudan gelen Hun baskısıyla bugünkü
yurtlarına Fransa'ya, İspanya'ya, İngiltere'ye, Almanya'ya ve İtalya'ya
yerleştiler. Merkezi devlet düzeninin yerine Feodalite denilen adem-i
merkeziyetçi devlet yapısı hakim oldu.
Atlı asker sahibi boy beyleri zamanla dük kont, baron gibi ünvanlar aldılar.
Askerlerine de şövalye denildi.
714'te Tarık Bin Ziyad'ın önünden kaçan İber katolikleri, Fransa'daki şövalye
şatolarına sığınmışlardı. Sonra da başı sıkışan köylülerin askeri yapılara
sığınması bir gelenek halini aldı. Sığınmanın bedeli, boğaz tokluğuna toprak
köleliği yapmaktı. Böylece köle (serf) sınıfı ortaya çıktı. Zaten İlkçağda da
kölelik, (güçlünün güçsüzü alıp satması) etkin bir şekilde uygulanmıştı. Ön Asya
tarım ve ticaret kültürü buna müsaitti.
İncil Allah'tan inmişti ve insanlığı temin edecekti. Ancak zulme son vermesi
gereken İncil, giderek bu öz amaçtan uzak yorumlar nedeniyle önce Roma'yla,
sonra da Feodal sistemle insanlık aleyhine uzlaştı. Adalet, başka bahara
kalmıştı.
İnsanlık Ortaçağ karanlığına şöyle girdi:
1- Kilisenin, "İncil varken başka bilgi gerekmez" (skolastik) hükmü, Kavimler
Göçüyle Roma'yı kuşatan ve yıkan Barbarlara uygun bir yorum gibi
görünüyordu.
2- "Ebedi günah" (cennetten kovulduğumuz için üredik ve
çoğaldık anlayışı) insanın biyolojik değerinin ve bunun mahsulü olan bireyin
saygı görmesin mani idi.
3- Papazlar, ebedi günahın bu meyvesini vaftiz etmedikleri (yıkamadıkları)
takdirde şeytanın bu mahsulü ele geçirip, istediği gibi kullanacağına inanmış
daha da önemlisi halkı buna inandırmışlardı.
4- Böylece kilise, hem nikah dairesi, hem nüfus müdürlüğü hem ilahi bir
banyo, hem de "rahmani bir sivil savunma örgütü gibi" kendisine
yoğun bir sosyal çalışma alanı buldu.
5- Hatta papazların ileri gelenleri, bazı psişik vakalarda exorcist (cin
çıkarıcı) olarak paranormal ihtisaslar sergilediler.
6- İşte bu "akıl almaz" Kilise skolastiği yüzünden
İlkçağ'daki sanatsal yeterlilik tamamen yitirilmiş, engizisyon kaygısı, ruhlari
üretken olmaktan çıkarmıştı.
7- Allah'ın sıfatlarından ve yaratıcı özünden ruhen uzaklaşan insanların,
bedenen alınıp satılması ve sadece hayvani bir kol gücü seviyesine indirgenmesi
kaçınılmazdı.
İnsanlığa Doğru
Ortaçağ'ın sonlarında Avrupa'da önce sanat alanına nüfuz ederek, İtalyan
rönesansına zemin hazırlayan hümanizm akımı, antikite çalışmalarının yani,
insanın değer üreten yönünün keşfedilmesinin bir sonucuydu. Aslında Avrupalılar
bunu saklamak için büyük bir çaba gösterseler de kainatın sırlarını araştırmayı
görev kabul eden Müslüman bilim adamlarının etkisi, basit arkeolojik keşiflerden
çok daha fazlaydı. Müslümanlar, Aristo'lu, Platon'lu, Batlamyus'lu Hellenistik
birikimi nasıl Grekçe bilen Araplar olan Gassanilerden temin ettiyse
Hıristiyanlar da Endülüs'teki çok dilli Yahudilerden yararlanarak İslam'ın 11.
Yüzyılda zirveye varan Arapça birikiminden yararlanmaya başladılar. Averroes
adıyla Avrupalılaştırılan Endülüslü İbn-i Rüşd, skolastik felsefenin
yıkılmasında mühim bir rol oynadı. İbn-i Sina'nın adı, Avicenne, Farabi'nin adı
Alfarabiustu. Rönesans'a doğru İbni Sina, Hipokrat ve Galien'in ustası
görünümünde tasvir edilmeye başlandı.
El Biruni, dünyanın eksen eğriliğini hatasız hesaplarken, kilise, dünyanın
öküzün boynuzunda durduğuna inanıyordu. Bu öküz aslında eski Boğa burcundan
başkası değildi ama herşey gibi kosmos da unutulumuş ve karanlıklar beynin her
tarafını sarmıştı. İspanyol "fatihlerin" Kolombiya ve
çevresinde papadan fetva gelene kadar insan eti yemeleri, insanla hayvan
arasında bugün mevcut olan kalın sınırın o yıllarda Avrupa'da henüz çekilmemiş
olduğunun bir karinesidir.
Yeniden Hayvanlaşma
Yeniçağ'ın sonlarına doğru Merkantilizm, (ticaret tanrısına tapınma)
sağladığı bütün konfora rağmen, insan üreten bir sistem olamadı. Bunun sebebi,
"büyük balık küçük balığı yutar" (Wall Street) veya
"ormanda en güçlü gorilin sözü geçer" (Pentagon) söylemlerinin
bu çağda ortaya çıkmasıydı.
Yakınçağ'da feodal sömürünün yerini merkantilist rekabet (altına sahip olma
kıskançlığı) yani ulusal çatışmalar aldı. Zemininde insan olmayan bu maddeci
Milliyetçilik, kısa zamanda Faşizm ve Komünizm gibi yeni çatışma alanları
yarattı. "En zekiler" asker değil de tüccar (burjuva) olduğu
için ise aradan sıyrılan Kapitalistler, Liberalizmi öne çıkararak bugünkü
trendleri yakaladılar.
Kapitalizmin bu yarıştan galip çıkmasının sebebi, insanın hala
"alınıp-satılabilmesi"dir. Asla kılıç kuşanmamış bir
Rockefeller'ın veya Rotschild'lerin dünyanın güçlü ordularını harekete
geçirebilmesi, "Soros tipi ticari faaliyetlerin" yani direkt ya
da doğrudan satın almaların sonuucudur.
Ajanlar, analistler, gazeteler, gazeteciler, siyasiler, askerler, bilim
adamları, yazarlar satın alınmakta ve ruhlarını global şeytana satan bugünkü
köleler, efendilerinin emirlerine göre çalışmakta, yazıp çizmekte, örgütlenmekte
ve siyaset etmektedirler.
Darwin sayesinde "İnsandaki hayvanı" daha yakından keşfeden
ve Malthus sayesinde kaynakların artan nüfus karşısında yetersiz kalacağo
kaygısına kapılan. günümüzün senyörleri, katliam planlarını bilim kurgu
senaryolarla da renklendirmişlerdir. Bugünlerden ruhları satın alınmaya ve esir
edilmeye çalışılan milletleri, Aya veya Mars'a sürgüne göndererek sadece kendi
ırklarını dünyada barındırma projesi, çok da uzak bir ihtimal değildir.
Bunun için, "Açık Toplum" gerekmekte, kapitalizme sınırsız
bir avans verilmektedir. Bugün bu yönde verilen terbiye faaliyeti, medya ve
marketing üzerinden insanı bir tüketim kölesi haline getirmektir. Zamanla
inançsız idealsiz, "kavmî kimliksiz" ve kişiliksiz bir kitlenin
bankaları ve sistemin kurucusu olan bankerleri daha zengin etmekten başka bir
değerleri kalmayacaktır. Yani bu kez şeytanın avukatlığı değil, menajerliği
yapılmaktadır. Bilinçsiz tüketiciler de sistemin yeni köle sınıfını
oluşturmaktadır.
Ve Türkler
Türkler, köleliği, feodaliteyi, skolastiği ve o örgütlü karanlığı yaşamamış
bir millettir. Süvariler sayesinde kazanılmış bir Kurtuluş savaşıyla
emperyalistlere pabucunu ters giydirmemizin, Ülkücüler olarak hala "at
sırtında konuşmamızın" sebebi budur. Atı ehlileştirerek bir hayvana
hükmetmeyi erken öğrenenler, hayvanlaştırılamaz, köleleştirilemez, alınıp
satılamazlar. Bu durum, tek başına bir medeniyet modeli olmasa da insan olmanın
delillerindendir.
Atatürk, Atsız, Türkeş gibi "insanca" başkaldıran liderler,
bu kültürün hediyeleridir. Onları cesaretlendiren de İslam'ın özünden başkası
değildir. Hürriyet, Allah'a kulluğun en önemli ilk şartıdır.
Yani:
1- Soros, sizin vatan seccadenize oturmuşken siz namaz
kılamazsınız.
2- Düşman çizmesiyle kirletilmiş Bağdat hurmasıyla
Orucunuzu açamazsınız.
3- Yetim malı ihalelerin hakedişlerinden zekat
veremezsiniz.
4- Afrika'da Müslümanlar açlıktan ölürken, Arabistan'ın
yer altı Amerikan şirketlerine çalışırken haccınız ifsad olur.
5- Emiriniz ABD'den emir alırken göğsünüzü gererek
kelime-i şehadet getiremezsiniz.
Kısacası hem kula kul hem de Müslüman olamazsınız. Zulme karşı en az üç taş
atacaksınız. Milliyetçilik, işte bu manada bir taş toplama ve o taşları
gerektiğinde atom bombası gibi kullanma kapasitesidir. Zalim karşısında
asabiyeti iğdiş edilmiş kavimlerin maymundan farkı yoktur.
"İnsan" olmadan ise "İslam" olunamaz.
Milliyetçilik, bu yönüyle bir "insan kalma ve dünyadaki görevini adam
gibi tamamlama" mücadelesidir. Türk, yaşar, evlenir evlat sahibi olur,
geride kendisi gibi Türkler bırakarak; hesabını Allah'a vermeye gider. İlahlık
iddiasındaki şarlatanların "Kozmik Guantanamo'su"na
değil...
Ülkücüler hem kavmini muhafaza eden Türklerdir hem de dünyanın en iyi
Müslümanlarıdır. Türklerin sırtında feodal kırbaçların izi bulunmaz. Ayrıca
Türk'ün ata hükmetme kültüründen gelen efendilik, onun maymunlar kategorisinde
terbiye edilmesine ebediyen manidir. Ülkücü hareketin satın alınamamasının bir
sebebi de budur.
Soros ve kanı bozuk adamları şunu yakında çok iyi
öğreneceklerdir:
Türkler, ezelden beri insandırlar ve ebede kadar da eşref-i mahlukat
olarak yaşamaya devam edeceklerdir.
Yorumlar
Yorum Gönder