Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Adalet ve Terazisi

Resim
2010 Ağustos ayında, görevi sadece telefonlara bakmak olan hizmetli kadrosundaki bir personelin başkan yardımcısına attığı mailde bahsettiği gibi  “Sayın Başkanım, Murat Hocamın istediği dilekçeyi geçen hafta cuma günü verdim belki bilginiz vardır” ile başlayan ve devamında kurulan kumpas ile geçirdiğim teftiş sonucu görevimden alınmama ve bu kumpası kuranların baş mimarı olan büyük profesörün bu gün fetöcü olması ve memuriyetten ihraç edilmesi bana yapılan kumpası ortaya koymaz mı? 10 Ekim 2016 Ş imdi oturup bir özür ya da sana yanlış yaptık deseler güzel olmaz mı?  demiştim. Bu gün sizleri adaletin nasıl işlediğini ve fetöcülerle ateistlerin menfaatleri söz konusu olduğunda nasıl da bir araya geldiklerinden bahsedeceğim. Görevden alınmam ve verilen ceza ile ilgili açtığım davada aynı mahkemenin verdiği iki ayrı kararı sizlere sunacağım. İlk karar;                  ...

“Öküz Göz Etmese Tosun Dellenmez”...

       Otun, ekinin kağnı arabası ile taşındığı, tarlaların kara sabanla, pullukla sürüldüğü, yani tarımın öküz gücü ile yapıldığı dönemlerde ... boyunduruğa yeni yeni alıştırılan öküz adayları, genç tosunlar, önce tecrübeli bir öküzün yanında boyunduruğa koşulur, hem yolu yordamı tecrübeli bir eşin yanında öğrenmesi sağlanır, hem de bir delilik yapıp arabayı, çifti, çubuğu alıp kaçması önlenirdi. Tecrübeli bir çiftçi, tecrübeli öküzünün yanına koştuğu tosunu, araba çekmeye, tarla sürmeye alıştırmaya çalışıyor. Tosun yaramazlık yaptıkça, yoldan dışarı kaçmaya çalıştıkça çiftçinin kamçısı “paat”diye öküzün sırtına iniyor. Bir, iki, üç… Çokça tekrarlanınca başından beri gözetleyen ve meseleyi anlamayan biri yaklaşıyor.        Çiftçiye hemşehrim, diyor, epey zamandır seni izliyorum, yaramazlık yapan tosun, sen ise sürekli öküze dayak atıyorsun, bu ne iş? Tecrübeli çiftçi, tam çerçevelik bir cevap veriyor. Sen anlamazsı...

Olur mu Olur..!..

Resim
    Şimdi oturup bir özür ya da sana yanlış yaptık deseler güzel olmaz mı? 2010 Ağustos ayında “Sayın Başkanım, Murat Hocamın istediği dilekçeyi geçen hafta cuma günü verdim belki bilginiz vardır” ile başlayan ve devamında kurulan kumpas ile geçirdiğim teftiş sonucu görevimden alınmama ve bu kumpası kuranların baş mimarı büyük profesörün bu gün fetöcü olması ve memuriyetten ihraç edilmesi bana yapılan kumpası ortaya koymaz mı? Baş kumpasçı profesörün hakkımda iftira dilekçesi verdirdiği zavallıya, sen git iznini kullan sen dönene kadar ben Zeki’yi göndermiş olurum demesi ve bütün bunların, teknik şartnamesinin tek firma ve tek markayı işaret etmesinden dolayı iki yıl boyunca yapmadığım ve 4 kez işlemden kaldırdığım, 72 adet kolposkopi alım ihalesi ile bağlantılı olması ve bundan dolayı kumpas sonucu görevimden alınmam şimdi bana bir özür gerektirmez mi? Benimle birlikte bu ihalenin yapılmaması, eğer yapılırsa kamu zararı olur dediği için gönderilen başkan yardı...

Eski Bir Hikaye..!

             Eskiden gemilerde fareleri yok etmek için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metodtur. Bir tane fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Sonra birgün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare yeni koyulan fareyi yer. Sonra bir daha bir daha derken yamyam bir fare elde ederler. Bu fare artık iyice  semirmiş ve kuvvetlenmiş olur. Sonra bu fareyi geminin içine salarlar, şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır ve bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer. Böylece gemi farelerden temizlenir.             Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu, şimdi içimize eğitilmiş, semirmiş, beyni yıkanmış, yamyam fareler sokularak, bizi de yok etmek için kullanıyorlar. Şimdi aramızdaki bu yamyam farelere dikkat. ...

Babalık İşte Böyle Bir Şey...!!

Babalık İşte Böyle Birşey “Delikanlı 16 yaşındayken babasıyla tartışmış ve evi terk etmişti. Buna öfkelenen baba, evde onun adı bile anılmayacak diye yasak koymuştu. Anne her gece evi terk eden oğlunun yatağına oturup yastığını koklayarak uyuyordu. “Oğlumu özledim, ne olur gidip arayalım, bulup getirelim” dese de, baba geri adım atmıyordu. Aradan iki yıl geçmişti. Oğlunun doğum günü o yıl Babalar günü ile aynı güne denk gelmişti. Annenin ağlamaklı halini görünce dayanamadı baba “Şu adrese git, oğlunu gör” dedi. Ve ekledi, “Adresi benim verdiğimi söyleme ama” Birkaç şey daha söyledi ama anne duymuyordu bile, aklında bir tek adres kalmıştı. Anne sevinçten uçuyordu. Hemen hazırlandı yola koyuldu. Büyük bir şehrin karşı yakasındaydı babanın verdiği adres. Gittiği adres bir tamirhaneydi. Oğlunu tulum içinde gördü. Bir süre ıslak gözlerle dükkanın karşısından izledi ve oğluna doğru yaklaşmaya başladı. İki yıl boyunca kendisini arayıp sormayan ailesini unutan delikanlı aniden annesi...

Hayat bu, bilemezsin....

Öğretmen bir gün denizin ortasında batmak üzere olan bir geminin hikayesini sınıfta öğrencileriyle paylaşır. Gemideki çift cankurtaran botunun yanına kadar gelir ve sadece bir kişilik yer olduğunu görür. Hikayenin gerçekliği hakkında tamamen emin olmasam da, hepimizin hikayeden ders çıkaracağını zannediyorum. Öğretmen, hikayeyi anlatmaya başlar. Gemi, denizin ortasında aniden batmaya başlar. Gemideki bir çift cankurtaran botuna yaklaşırken sadece bir kişilik yer kaldığını görür. O an adam, karısını geride bırakır ve bota atlar. Batmak üzere olan gemideki kadın eşine bakar ve son cümlesi şu olur. Öğretmen bir an durur ve öğrencilerine, “Sizce kadın, kocasına ne demiş olabilir?” diye sorar. Öğrencilerinin çoğu: “Senden nefret ediyorum. Nankör herif!” demiştir diye cevap verir. Öğretmen, köşede sessizce oturan bir çocuk görür ve aynı soruyu ona da sorar. Çocuk, “Öğretmenim bence ‘Çocuğumuza iyi bak demiştir'” diye cevap verir. Öğretmen şaşırarak çocuğa sorar, “Daha önce bu h...

Bana Dünyayı Kucakla Deseler, Gider KIZLARIMA Sarılırım.

Resim
  Siz olmasaydınız, biz anne ve babalığı bilemezdik ve bu feyze ulaşamazdık. Siz olmasaydınız ölümden korkmaz, nefes almanın manâsına eremezdik. Çaresizliği heybenin delik tarafına atışımız, dünyaya geliş amacımızı sorgulamaktan vazgeçişimiz, hayata en kötü yerinden sarılma sebebimiz, durup dinlendiğimiz durağımız, dalgalı denizlerde limanımız, her seferinde yeniden başladığımız start çizgimiz, "kaybetme" kelimesini lügatımızdan silenimizsiniz. Sizler zor günlerimizin bahtsız prensesleri, gözyaşlarımız, nefesimiz, durağımız, vatanımız, adaletimiz, adaletsizliğimiz, gülüşünüzde dirildiğimiz, uçurumlardan dönüp uçsuz bucaksız çöllerde kana kana içtiğimizsiniz. Belki "Her şey güzel olacak" gibi sözler veremeyiz ama kötü giderken yanınızda olacağımızın sözünü verebiliriz. Yine de sizinle "Her şey güzel olacak" diyoruz. Kuzucuklarım gülün, gülün ki, cihan gülsün yüzünüzde. Gülün ki vatan gülsün umut dolu gözlerinizde. Gülün k...

Ne demeli bilemedim ama Allah'ıma şükürler olsun....

Resim
                                                                    "Sizin şer gördüğünüzde bir hayr vardır" Bazen ne denir bilemem ama şükretmekte fayda var. Yaradanım yavrumu bize bağışladı. 10.05.2016 tarihinde bi'tanem yaptığı kazadan Allah'ıma şükürler olsun ki, burnu bile kanamadan kurtuldu. Bu gün de, arabanın hayırlısıyla pert işlemlerini tamamladım. Allah'ım herkesin evlatlarını korusun. 

...!!!

Hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca, ahşap olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocukları büyümüş, biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca, yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyulur, yardımcıya ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı. Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uz ... un süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşamüzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı. Eğer yanılmıyorsa, bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı. Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese, böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu. İşe koyulduğunda, yine aynı şey old...

Sorulara Aldanmayın...!!

Bir gün Ali, öğretmeni Ayşe Hanım'a giderek dersten sonra kendisiyle görüşmek istediğini söyledi. Öğretmen kabul etti ve sordu: -Sorun nedir Ali? - Ben bu sınıfın düzeyine göre fazla zekiyim. Bir üst sınıfa geçmek istiyorum. İstek konusunda bilgi verilen müdür, Ali'ye bunun için bir testten geçmeyi isteyip istemediğini sordu. Ali tereddütsüz kabul etti ve test başladı. - Söyle bakalım ali: 3x4? - On iki - Peki 6x6? - Otuz altı müdür bey - Japonya'nın başkenti? - Tokyo. Ve test bir saat sürdü, Ali hiç hata yapmadı. Test sonunda Ali'nin öğretmeni de soru sormak istedi. Ali ve müdür bu isteği kabul ettiler. Öğretmen sorulara başladı: - İneklerde dört tane, bende iki tane olan nedir? - Bacaklar öğretmenim! - Doğru! peki; senin pantolonunun içinde olup, benim pantolonumun içinde olmayan nedir? Müdür bu soruya çok şaşırdı. - cepler öğretmenim. - Kadınların tüylerinin en kıvırcık olduğu yer neresidir? Velet tereddütsüz yanıt verdi: - Afri...

Sakın Kimselere Anlatma....!

Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedeviyi görünce su istemiş. Devesinden inmiş ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış. Bedevi arkasından bağırmış: ”Tamam deveyi al git ama bir ricam var,sakın bu olayı kimselere anlatma.” ... Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp nedenini sormuş: ”Eğer anlatırsan, demiş bedevi, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.” Bedevi gibi derdiniz deve değilde, kötülüğün yayılmaması olsaydı, Millet olarak çok şeyi halletmiş olacaktık. Ufkumuzda şafak türküleri tütüyor olacaktı. Kardelenlerimiz çoktan yeşermiş olacaktı. Menfaatimize göre değil, vicdanımıza göre yaşayacağımız bir hayat dileğiyle...