Kayıtlar

Ekim, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

“Öküz Göz Etmese Tosun Dellenmez”...

       Otun, ekinin kağnı arabası ile taşındığı, tarlaların kara sabanla, pullukla sürüldüğü, yani tarımın öküz gücü ile yapıldığı dönemlerde ... boyunduruğa yeni yeni alıştırılan öküz adayları, genç tosunlar, önce tecrübeli bir öküzün yanında boyunduruğa koşulur, hem yolu yordamı tecrübeli bir eşin yanında öğrenmesi sağlanır, hem de bir delilik yapıp arabayı, çifti, çubuğu alıp kaçması önlenirdi. Tecrübeli bir çiftçi, tecrübeli öküzünün yanına koştuğu tosunu, araba çekmeye, tarla sürmeye alıştırmaya çalışıyor. Tosun yaramazlık yaptıkça, yoldan dışarı kaçmaya çalıştıkça çiftçinin kamçısı “paat”diye öküzün sırtına iniyor. Bir, iki, üç… Çokça tekrarlanınca başından beri gözetleyen ve meseleyi anlamayan biri yaklaşıyor.        Çiftçiye hemşehrim, diyor, epey zamandır seni izliyorum, yaramazlık yapan tosun, sen ise sürekli öküze dayak atıyorsun, bu ne iş? Tecrübeli çiftçi, tam çerçevelik bir cevap veriyor. Sen anlamazsı...

Olur mu Olur..!..

Resim
    Şimdi oturup bir özür ya da sana yanlış yaptık deseler güzel olmaz mı? 2010 Ağustos ayında “Sayın Başkanım, Murat Hocamın istediği dilekçeyi geçen hafta cuma günü verdim belki bilginiz vardır” ile başlayan ve devamında kurulan kumpas ile geçirdiğim teftiş sonucu görevimden alınmama ve bu kumpası kuranların baş mimarı büyük profesörün bu gün fetöcü olması ve memuriyetten ihraç edilmesi bana yapılan kumpası ortaya koymaz mı? Baş kumpasçı profesörün hakkımda iftira dilekçesi verdirdiği zavallıya, sen git iznini kullan sen dönene kadar ben Zeki’yi göndermiş olurum demesi ve bütün bunların, teknik şartnamesinin tek firma ve tek markayı işaret etmesinden dolayı iki yıl boyunca yapmadığım ve 4 kez işlemden kaldırdığım, 72 adet kolposkopi alım ihalesi ile bağlantılı olması ve bundan dolayı kumpas sonucu görevimden alınmam şimdi bana bir özür gerektirmez mi? Benimle birlikte bu ihalenin yapılmaması, eğer yapılırsa kamu zararı olur dediği için gönderilen başkan yardı...

Eski Bir Hikaye..!

             Eskiden gemilerde fareleri yok etmek için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metodtur. Bir tane fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Sonra birgün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare yeni koyulan fareyi yer. Sonra bir daha bir daha derken yamyam bir fare elde ederler. Bu fare artık iyice  semirmiş ve kuvvetlenmiş olur. Sonra bu fareyi geminin içine salarlar, şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır ve bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer. Böylece gemi farelerden temizlenir.             Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu, şimdi içimize eğitilmiş, semirmiş, beyni yıkanmış, yamyam fareler sokularak, bizi de yok etmek için kullanıyorlar. Şimdi aramızdaki bu yamyam farelere dikkat. ...

Babalık İşte Böyle Bir Şey...!!

Babalık İşte Böyle Birşey “Delikanlı 16 yaşındayken babasıyla tartışmış ve evi terk etmişti. Buna öfkelenen baba, evde onun adı bile anılmayacak diye yasak koymuştu. Anne her gece evi terk eden oğlunun yatağına oturup yastığını koklayarak uyuyordu. “Oğlumu özledim, ne olur gidip arayalım, bulup getirelim” dese de, baba geri adım atmıyordu. Aradan iki yıl geçmişti. Oğlunun doğum günü o yıl Babalar günü ile aynı güne denk gelmişti. Annenin ağlamaklı halini görünce dayanamadı baba “Şu adrese git, oğlunu gör” dedi. Ve ekledi, “Adresi benim verdiğimi söyleme ama” Birkaç şey daha söyledi ama anne duymuyordu bile, aklında bir tek adres kalmıştı. Anne sevinçten uçuyordu. Hemen hazırlandı yola koyuldu. Büyük bir şehrin karşı yakasındaydı babanın verdiği adres. Gittiği adres bir tamirhaneydi. Oğlunu tulum içinde gördü. Bir süre ıslak gözlerle dükkanın karşısından izledi ve oğluna doğru yaklaşmaya başladı. İki yıl boyunca kendisini arayıp sormayan ailesini unutan delikanlı aniden annesi...