DOKUZU BEŞ GEÇE

 

Yer İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi; haber geliyor saat dokuzu beş geçe.

Alman profesör derse girmek üzereyken. Şaşırıyor, ne yapması gerektiğini bilmiyor.

Derse girse mi, girmese mi ? Rektöre gidiyor en sonunda. 

Efendim, mütereddidim, ne yapmalıyım, diyor.

Rektör zaten perişan , “Sizde bir büyük adam öldüğünde, ne yapıyorsanız onu yapın”  diyor.

Alman profesör, cevap alamamanın sıkıntısıyla, kollarını iki yana savurarak söyleniyor :

“Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki hiç, nereden bileyim “

Türk Milletine değil; insanlık tarihine bir armağandır Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

Yobazlık ve belirli kuyruk acısı arasına sıkıştırılamayacak kadar sağlam ve zengin ve aydın dünya görüşü demektir Atatürk. Evet, çok yakışıklı olduğu ifade edilir; sarışın, mavi gözlü, zarif, şık, seçkin bir beyefendidir. .

Ne var ki…

En yakışıklı yönü, fikirleri ve fikirlerinin ürünü olan eserleridir.

Atatürk’ü sevmemek; uygar dünyayı sevmemektir; çok basittir. Ömrü savaş alanlarında geçmiş, tam kırk iki yaşında Cumhurbaşkanı olmuş, elli yedi senelik mücadele ve yoklukla geçen ömründe dört bin kitap okumuş bir şahsiyeti sevmemek, ancak cahil cühela işidir. Herkes eleştirilebilir elbette; ne var ki, eleştiri de marifete tabidir.

Eleştiricinin manevi şahsiyetinin gücüne ve meziyetlerine bakmak gerekir.

Bursa’ya giderken, Mudanya iskelesinde halk etrafını çevirdi. Sohbet ederken, kalabalığı yaran  yaşlıca bir kadın ; “Beni tanıdın mı oğul, Selanik’ten komşunuzum. Kağıt vermiştin hani oğlumu demir yolunda işe alsınlar diye. Verdiğin kağıda rağmen, almadılar oğlumu işe” diye yakarışta bulundu.

Atatürk, parlayan gözler ve neşeyle sordu “Almadılar mı oğlunu işe? Benim verdiğim kağıda rağmen işe almadılar mı oğlunu ?”

“Almadılar” diye sızlandı kadın. Daha da keyiflendi Atatürk “ Almadılar ha?!

Ne iyi yapmışlar! İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak, beklediğimiz netice budur”

Kadın kalabalığın arasında kayboldu.

Cumhuriyeti kurdu Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

İnsan olan, onuru olan, temel hak ve özgürlüklere saygısı olan, kendisinin dışındaki canlıya ve tabiata saygısı olan herkes , yaşama armağan edilen bu “lutfun” manevi şahsiyeti önünde kah gurur, kah yeis ile saygı duruşunda kusur etmeyecektir.

 10 Kasım. Dokuzu beş geçe dünya döndükçe sürecek bir sevdanın sela vaktidir.

Bu çok ciddi bir iştir.

-Alıntı-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevgili Karıma...