Futbol Dediğimiz...


Sevgili dostlar bugün sizlerle biraz spor üzerine sohbet etmek istiyorum.

Konumuz spor olunca tabi ki, sohbete önce futbolla başlamakta fayda var. Çünkü bazı sporsever dostlarım (onlar kusuruma bakmasınlar) destekledikleri takımlarının başarısını sadece futbolla ölçtükleri için, onların anlayacakları spor dalından bahsetmenin daha iyi olacağını düşünüyorum. Türkiye’de futbol deyince akla 3 büyük (her ne kadar Trabzon sporu da 4. Büyük saysalar da,   bana göre sadece bir şehir takımıdır) Beşiktaş – Galatasaray ve Fenerbahçe akla gelmektedir.
           Takımları ayrı ayrı ve bir spor kulübü olarak incelediğimizde;

Kasası boş bir Beşiktaş, hatta mali konulardan dolayı (parasızlıktan) Avrupa kupalarına bile alınmamış, genç ve deneyimsiz bir takımla ligi zorluyorlar. Bunları yaparken ne devlet desteği ne de her hangi bir dış destek almamışlardır.
            Galatasaraya gelirsek, devlet desteğiyle başa gelmiş bir başkanla yola çıktı. Devletin yaptığı bir stada kavuştu. Buna ilaveten devlete ödemediği vergilerle aldığı iki tane yıldız ile güçlenmiş bir futbol takımı…. Şimdi bazı dostlarım bana kıza bilirler ya da “devlet desteğiyle başa gelmiş bir başkan” tanımı da nerden çıktı diyebilir. Bana bir Galatasaraylı Ünal Aysal’ı başkan olmadan önce tanıyorduk diyebilir mi? Diyemez, çünkü, kulübe üye olalı 7 yıl olmuş ve hep yurtdışında yaşamış. Tamamen hükümet endeksli bir başkan. Çıkıp çok rahatlıkla bütün Galatasaraylıları zan altına sokma pahasına, 25 milyon taraftar AKP’ye oy vermiştir deme cesaretini gösterebilmiştir. Devlete vergisini ödememiş, hisselerle oynamış…. Ki;

"Yavuz Semerci’nin yazdığı gibi… (sadece küçük bir örnektir)
…..Galatasaray yatırımcısına şike yaptı!
Sizce bir takım yöneticisi neden şike yapar? Ya da teşebbüs eder?
Ya da şöyle sorayım:
Bir takımı şampiyon yapmayı amaçlarken kural dışı yollara sapanların amacı nedir?          Ceplerine para sokmak mı?
Ya da…
Birkaç gündür Galatasaray Kulübü’nün kendi yatırımcısına yaptığı zulmü, aldatmayı yazıyorum. Okuduklarım, duyduklarım halka açık bir şirketin yöneticilerinin cesaret edemeyeceği boyutta.
“Nasıl olsa bize bir şey diyemezler” cesaretinin ulaştığı nokta gerçekten ibretlik…
Yavuz Semerci son olarak şöyle diyor….
Özetle şike yaparak takımına gelir ve itibar sağlamak isteyenlerle yatırımcıyı kandıranlar arasında benim açımdan hiçbir fark yok. Kimse kusura bakmasın!"

          Bu yazılanların ufak kısmı. Yazar bu konuyu günlerce yazmıştır. İsteyen yazarın bu konuda yazdığı diğer yazıları okuyabilir.
           Bütün bunlara ilaveten, saha içi ve dışı olaylar. şov yapan bir teknik direktör, tarihte ilk kez cezası ertelenenler (başka örneği yok) özellikle stoperi olmadığı için cezası ertelenen bir stoper, gerisini siz yorumlayın.

            Şimdi bütün bunları yapmış bir spor kulübünün futbol takımı şampiyon olmuştur. (yorum sizin)

            Fenerbahçe’yi anlatmak gerekirse, 3 Temmuz hareketi ile başlayan bir sürece girmiş, Emenike’ye para verirken görüntülenen ve tutuklanan bir başkan, (şimdi bu davadan berat etmiştir) Galatasaraylı biri tarafından (Lütfü Arıboğan) (ki, bu kişi şimdi Galatasaray’ın yöneticisi) UEFA ya sunulan bir raporla Şampiyonlar ligine alınmamış bir takım…
            Bu ruh hali ile lige başlayan bir takım var karşımız da ve bu takım, Avrupa da yarı final, Türkiye kupasında yarı final oynuyor ve şuanda lig ikincisidir. Bununla bitmiyor, amatör branşlarda başarıdan başarıya koşan bir takımdan bahsediyorum.
             Hatta Pazar akşamı Galatasaray’ı yenerek kadın basketbolda 8 kez üst üste ve 11 kez Türkiye şampiyon olmuş bir takımdan bahsediyoruz.
             Buna ilaveten, saha içi ve saha dışı gelişen olaylar. Hakem hataları, fedorasyonun yanlı tutumu vs.
            Sevgili dostlar şimdi hangi takım daha başarılıdır gibi bir şey yazmayacağım, hatta böyle bir şeyde sormayacağım. Sizler zaten gerekli yorumu kendi içinizde yapacağınızdan eminim.
            Şimdi bu yazı da nerden çıktı, biz bunları zaten biliyorduk diyenleri duyar gibiyim…
Bunları neden mi yazdım!!..
Anlatayım….
Bir Fenerbahçeli olarak, Pazar günü Galatasaray şampiyonluğunu ilan etmeden hatta maçtan saatler önce….

Zeki Aydın Çalım  Dün, 18:28 · Bir FENERBAHÇELİ olarak 6alatasarayın şampiyonluğunu şimdiden kutluyor, taraftarlarını tebrik ediyorum.”  Böyle bir mesaj yayınlamama rağmen, bazı Galatasaraylılar sosyal sitelerde kendilerince hem Fenerbahçelilerle hem de kendilerinden olmayan futbol seyircisiyle alay etme noktasına varan yazılar paylaşmaya başlamaları öncelikle bir futbol seyircisi ve taraftar olarak beni üzmüştür.
Tekrar Galatasarayı ve taraftarını tebrik ediyorum..
Ancak bu arkadaşların unuttukları bir şey var. Fenerbahçe ve Beşiktaş spor kulüpleri sadece futbol takımından ibaret olmadığı gibi, bu takım taraftarlarının camiaya duydukları sevginin tarifi mümkün değildir.

Rahmetli İslam Çupi Fenerbahçe sevgisini şöyle tarif etmiştir…
Ben öyle Şampiyonluklar gördüm ki 36 puan fark ile Şampiyon olduğumuzu hatırlıyorum.

Ama her zaman şu söz akıllara gelir:
“Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz”...

Bu bir aşktır ve bunu herkes anlayamaz.

Bütün bu yazılanlarla ilgili bir şeyler daha aktarmak istiyorum.
Neden Fenerbahçelilerin, Fenerbahçe dışında mutlu olamayacaklarını anladım. Bir kez daha Fenerbahçe büyüklüğünün ne şampiyonluk ne de kupa büyüklüğü olmadığını gördüm. Neden en büyük olduğumuzu bir kez daha anladım. Tüm yaşananlara ve yaşatılanlara inat.

Asla vazgeçmedim. Tüm bunları gördükten sonra, bu bayrağı en ulaşılmaz yerlerde dalgalandırmanın, bir görev değil zorunluluk olduğunu anladım bir kez daha... Ve tanrıya bir kez daha şükrettim, bir güne daha Fenerbahçeli olarak uyandığım için..

Yazıyı Mehmet Akif Ersoy’la bitirelim…
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?
....


     

Yorumlar