12 HAZİRAN SEÇİMLERİ
12 Haziran Seçimleri geride kaldı, seçim sonuçları herkesin malumudur. Sonuçlar millet takdiridir, demokrasi kültüründe en kutsal addedilecek kavram “oy” dur. Millet oy vermek suretiyle söyleyeceklerini söylemiş, kenara çekilmiştir.
Demokrasilerin ikinci en kutsalı ise, eşit şartlarda rekabet etmek ve hakkıyla, adilane bir şekilde seçimlere gidilmesini sağlamaktır. Bu manada Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak da geçmiştir bu seçimler. Kasetlerin gölgesinde, devletin şantajları seyrettiği, YSK’nın her türlü haksızlığa göz yumduğu hatta ortak olduğu bir seçim yaşanmış ve hafızalara kazınmıştır.
Peki, bu seçimin en büyük kozu Kasetler ters mi tepmiştir?
Kasetlerin ters teptiği mantığından yola çıkarak MHP’nin barajı aştığını söylemek kanaatimce MHP’ye yapılan başka bir haksızlık ve hakarettir.
Bu nasıl bir iştir ki; Başkanlık Divanının tamamına yakınının ya porno kasetleri yayınlanmış, ya da şantaja maruz bırakılmıştır? MHP gerçekte barajı aşamayacaktı da bu adamların uçkuru sayesinde mi aşmıştır?
Sonuçlar benim açımdan neyi ifade ediyor, onu da söyleyeyim; ortaya çıkan sonuç MHP açısından kesinlikle bir başarı değildir. Yetmiş vekilden Ellidört vekile düşmenin neresi başarıdır Allah aşkına. Diyeceksiniz ki kasetler… Kasetlerin içeriği Allah Rızası için yapılan bir iş olmadığına göre faydası ne ola ki? O zaman kasetler de başarısızlığın sebeplerinden değil midir?
Kasetler yayınlandıktan sonra MHP’nin barajı aşması başarıdır ama seçim süreci ve siyasi mücadelenin tamamı açısından sonuç bir başarı değildir. Sonuç karşısında mutlu olduysak, göğsümüz kabardıysa başarıdan söz etmek mümkündür.
Başta röntgencilere fırsat vererek istifa etmek zorunda kalan adamlar; davaya ihanet etmek suretiyle başarısızlığa zemin hazırlamışlardır. Birisi var ki; utanmazlığın, ayıbın, onursuzluğun en büyük örneğini sergilemiş, ihraç edildiği halde direnerek seçilmeyi başarmıştır.
Genel Başkan çok büyük bir mücadele azmi ile adım adım Türkiye’yi dolaşmış, Diyarbakır’da, Diyarbakır’ın Türk yurdu olduğunu dünyaya bir kere daha haykırmıştır. Şantajlara boyun eğmeyerek, provokasyon yapacakları iddiasıyla tutuklananlara sahip çıkarak büyüklüğünü göstermiştir. Ancak, kurmayları bir bir esir alınmış, toplum nazarında küçük düşürülmüşse ve küçük düşürenler de etrafını teşkil ediyorsa burada da bir sorun var demektir. Mevcut yapının devamı millete güven vermekten oldukça uzak bir noktaya taşınmıştır.
Milletvekili adaylarına da baktığımızda toplumun birçok adayı kabul etmediği aşikârdır. Tokat yıllarca Reşat Doğru’yu seçmek zorunda mıdır? Antalya Tunca Toskay’ı yıllarca taşımak zorunda mıdır? Konya, İzmir, Mersin vs. hep aynı kişiyi seçip Meclise göndermek zorunda mıdır? Ülkücülerin tek derdi, Ülkeye ve Dava’ya hayrı olmayan adamları sırtında taşımak mıdır?
Seçimler esnasında ortaya çıkan 1. Sıra adayların seçileceklerini garanti görerek, daha yukarıdakilerin de çalışmalarının önündekine yarayacağını düşünerek yeterli çalışmayı yapmamış olmaları, para-pul hesabı yapmaları ne kadar hazin bir tablodur. Bu nedenle sürekli söylüyorum, Ülkücü hareket gerçek kimliğine yani idealist ruhuna geri dönmelidir.
Sorunları konuşmak için belki biraz erken ama biz yatağımızdan kalktığımız gibi yeni bir mücadeleye de hazırlanmış bulunmaktayız.
İdealist insanları kenara iterek, yorulmuş insanlarla daha ne kadar kürek çekebiliriz ki? O kaset sıkıntılarının başka bir sebebi de budur. İnsanlar yaşlandıkça idealizmi ve disiplini azalıyor.
Ülke meselelerinin bütün şahıslardan ve makamlardan önde geldiğine iman etmiş bir Ülkücü olarak, dar kadro, politbüro yapılanmaları ile soğuk savaş dönemi söylemlerle netice alamadığımızı anlamış bulunmaktayım.
Bilgisayar çağında en küçük bir haberin bile saniyelerle dünyayı dolaştığı bir çağda modern olmayan metotlar ile başarı elde edilemez, Edilemiyor da…
Bundan sonra ne yapmamız gerekiyor?
Ben sabah kalktığımda, kendime bir kere daha söz verdim; yaşayışıma, davranışlarıma daha çok dikkat edip daha iyi olması için elimden geleni yapacağım.
Ülkemizin mukadderatı tehlikedeyse, mücadeleden kaçacak değiliz, sabah bir kere daha “Vira Bismillah” deyip evimden çıktım.
Kurumsal yapının kutsaliyetine sonuna kadar katılmakla birlikte, Ülkücü hareketin başarısında ayak bağı olan kim varsa kenara çekilmesi gerektiğini çok daha iyi anlamış bulunmaktayım.
Sade bir vatandaş olarak ve bir Ülkücü olarak, bulunduğumuz konumun iyi bir yer olduğu iddiasına katılmıyorum.
Bazı şer bildiklerimizde hayır olabileceğini dinimiz gereği bilmekteyiz. O nedenle yılmadan, yıkılmadan Ülkemiz ve Ülkümüz için daha güzel günlerin mutlaka geleceğine olan imanım tamdır.
Erozyon her zaman kötü sonuçlar ortaya çıkartmayabiliyor. Şu anda rüzgâr değmeye devam ediyor, ortaya yavaş yavaş güzel şekiller çıkacağına, çıkmaya başladığına inanıyorum. Gördüğüm kadarıyla rüzgâr aşındırdıkça ortaya “Peribacaları” gibi güzel ve doğal bir eser çıkacaktır.
Yüce Allah kendisine inanmayanların bile emeğini karşılıksız koymuyor yarına bırakmadan çalışmaya başlayalım. Allah Ülkücülerin yardımcısı olsun…
Kürşat TECEL'in yüreğine sağlık....
http://www.fikir-adami.blogspot.com/
Demokrasilerin ikinci en kutsalı ise, eşit şartlarda rekabet etmek ve hakkıyla, adilane bir şekilde seçimlere gidilmesini sağlamaktır. Bu manada Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak da geçmiştir bu seçimler. Kasetlerin gölgesinde, devletin şantajları seyrettiği, YSK’nın her türlü haksızlığa göz yumduğu hatta ortak olduğu bir seçim yaşanmış ve hafızalara kazınmıştır.
Peki, bu seçimin en büyük kozu Kasetler ters mi tepmiştir?
Kasetlerin ters teptiği mantığından yola çıkarak MHP’nin barajı aştığını söylemek kanaatimce MHP’ye yapılan başka bir haksızlık ve hakarettir.
Bu nasıl bir iştir ki; Başkanlık Divanının tamamına yakınının ya porno kasetleri yayınlanmış, ya da şantaja maruz bırakılmıştır? MHP gerçekte barajı aşamayacaktı da bu adamların uçkuru sayesinde mi aşmıştır?
Sonuçlar benim açımdan neyi ifade ediyor, onu da söyleyeyim; ortaya çıkan sonuç MHP açısından kesinlikle bir başarı değildir. Yetmiş vekilden Ellidört vekile düşmenin neresi başarıdır Allah aşkına. Diyeceksiniz ki kasetler… Kasetlerin içeriği Allah Rızası için yapılan bir iş olmadığına göre faydası ne ola ki? O zaman kasetler de başarısızlığın sebeplerinden değil midir?
Kasetler yayınlandıktan sonra MHP’nin barajı aşması başarıdır ama seçim süreci ve siyasi mücadelenin tamamı açısından sonuç bir başarı değildir. Sonuç karşısında mutlu olduysak, göğsümüz kabardıysa başarıdan söz etmek mümkündür.
Başta röntgencilere fırsat vererek istifa etmek zorunda kalan adamlar; davaya ihanet etmek suretiyle başarısızlığa zemin hazırlamışlardır. Birisi var ki; utanmazlığın, ayıbın, onursuzluğun en büyük örneğini sergilemiş, ihraç edildiği halde direnerek seçilmeyi başarmıştır.
Genel Başkan çok büyük bir mücadele azmi ile adım adım Türkiye’yi dolaşmış, Diyarbakır’da, Diyarbakır’ın Türk yurdu olduğunu dünyaya bir kere daha haykırmıştır. Şantajlara boyun eğmeyerek, provokasyon yapacakları iddiasıyla tutuklananlara sahip çıkarak büyüklüğünü göstermiştir. Ancak, kurmayları bir bir esir alınmış, toplum nazarında küçük düşürülmüşse ve küçük düşürenler de etrafını teşkil ediyorsa burada da bir sorun var demektir. Mevcut yapının devamı millete güven vermekten oldukça uzak bir noktaya taşınmıştır.
Milletvekili adaylarına da baktığımızda toplumun birçok adayı kabul etmediği aşikârdır. Tokat yıllarca Reşat Doğru’yu seçmek zorunda mıdır? Antalya Tunca Toskay’ı yıllarca taşımak zorunda mıdır? Konya, İzmir, Mersin vs. hep aynı kişiyi seçip Meclise göndermek zorunda mıdır? Ülkücülerin tek derdi, Ülkeye ve Dava’ya hayrı olmayan adamları sırtında taşımak mıdır?
Seçimler esnasında ortaya çıkan 1. Sıra adayların seçileceklerini garanti görerek, daha yukarıdakilerin de çalışmalarının önündekine yarayacağını düşünerek yeterli çalışmayı yapmamış olmaları, para-pul hesabı yapmaları ne kadar hazin bir tablodur. Bu nedenle sürekli söylüyorum, Ülkücü hareket gerçek kimliğine yani idealist ruhuna geri dönmelidir.
Sorunları konuşmak için belki biraz erken ama biz yatağımızdan kalktığımız gibi yeni bir mücadeleye de hazırlanmış bulunmaktayız.
İdealist insanları kenara iterek, yorulmuş insanlarla daha ne kadar kürek çekebiliriz ki? O kaset sıkıntılarının başka bir sebebi de budur. İnsanlar yaşlandıkça idealizmi ve disiplini azalıyor.
Ülke meselelerinin bütün şahıslardan ve makamlardan önde geldiğine iman etmiş bir Ülkücü olarak, dar kadro, politbüro yapılanmaları ile soğuk savaş dönemi söylemlerle netice alamadığımızı anlamış bulunmaktayım.
Bilgisayar çağında en küçük bir haberin bile saniyelerle dünyayı dolaştığı bir çağda modern olmayan metotlar ile başarı elde edilemez, Edilemiyor da…
Bundan sonra ne yapmamız gerekiyor?
Ben sabah kalktığımda, kendime bir kere daha söz verdim; yaşayışıma, davranışlarıma daha çok dikkat edip daha iyi olması için elimden geleni yapacağım.
Ülkemizin mukadderatı tehlikedeyse, mücadeleden kaçacak değiliz, sabah bir kere daha “Vira Bismillah” deyip evimden çıktım.
Kurumsal yapının kutsaliyetine sonuna kadar katılmakla birlikte, Ülkücü hareketin başarısında ayak bağı olan kim varsa kenara çekilmesi gerektiğini çok daha iyi anlamış bulunmaktayım.
Sade bir vatandaş olarak ve bir Ülkücü olarak, bulunduğumuz konumun iyi bir yer olduğu iddiasına katılmıyorum.
Bazı şer bildiklerimizde hayır olabileceğini dinimiz gereği bilmekteyiz. O nedenle yılmadan, yıkılmadan Ülkemiz ve Ülkümüz için daha güzel günlerin mutlaka geleceğine olan imanım tamdır.
Erozyon her zaman kötü sonuçlar ortaya çıkartmayabiliyor. Şu anda rüzgâr değmeye devam ediyor, ortaya yavaş yavaş güzel şekiller çıkacağına, çıkmaya başladığına inanıyorum. Gördüğüm kadarıyla rüzgâr aşındırdıkça ortaya “Peribacaları” gibi güzel ve doğal bir eser çıkacaktır.
Yüce Allah kendisine inanmayanların bile emeğini karşılıksız koymuyor yarına bırakmadan çalışmaya başlayalım. Allah Ülkücülerin yardımcısı olsun…
Kürşat TECEL'in yüreğine sağlık....
http://www.fikir-adami.blogspot.com/
Yorumlar
Yorum Gönder