İzmir’de Bir “Ülkücü Pratik!..”
23 Mayıs 2011 Pazartesi 09:05
“ Eğitimle ilgili herkesçe kabul edilmiş kanunlar bulmak zordur. Eğitim Bilimlerinin, Kimya’daki, Fizik’teki gibi deniz seviyesinde eşit sonuçlar veren deneyleri olmamıştır hiç… Yani, çalışma alanı “insan” olan bilimlerde deneyler hala fareler üzerinde yapıldığından, bilim adamlarının en acemisi olduğu alan “insan”dır aslında… „
Ancak kimsenin tartışmayacağı bir mütearife vardır ki, o da “insanın yaşayarak yetiştiği”dir. Buna bilimde “pratik,” iş dünyasında “staj,” sokakta da “adam olmak” diyorlar. Bir sosyal bilimci olarak, tanıdığım “adam”lar arasında Fatsalıların, özellikle de “Müsavat Başkan”ın özel bir yeri vardır. Çünkü onlar, 12 Eylül öncesinde ateş hattında, davayı yoğun yaşayarak yetişmiş cengâverlerdir.
O dönemi bilenler bilir… Ünye ve Fatsa’nın özel stratejik konumuyla ilgili çok şey söylendi. Bu heyecan dolu hikâyeye göre Sovyetler, 24 tümenle Kafkasya’dan, Ermenistan üzerinden harekete geçtikten sonra Erzincan’daki Türk 3. Ordusunu kuzeyden kuşatmak amacıyla Fatsa’ya çıkarma yapacaktı. Bolaman deresi-Alucra hattından Sivas-Erzincan yoluyla 3. Orduyu iki ateş arasında bırakan SSCB için Ankara yolunda başka bir engel kalmayacak ve Türkiye, Afganistan’dan önce Sovyet işgaliyle tanışmış olacaktı. Bunun için Türkiye’ye bir Babrak Karmal gerekiyordu.
Afganistan başbakanı Karmal, Sovyetlerle bir askeri antlaşma imzalamış ve sonra da onları ülkesine davet etmişti. Sovyet Rusya bu yolla işgali, meşru bir zemine oturtmayı planlamıştı; ancak “mücahitlerin” şanlı direnişi, bu planları bozacaktı. Türkiye’de Sosyalist ve davetçi bir Ankara hükümeti bulmaktan ümidi kesen Sovyet Rusya, “kurtarılmış bölge” stratejisine yöneldi. Devrimci-Yol örgütünün silahlı desteğini alan Fatsa Bağımsız Belediye Başkanı Fikri Sönmez, bu stratejik ilçeyi, kurtarılmış bölge ilan etti. Merkezi idare, bürokraside Belediye tarafından etkisiz bırakılırken, polis de sokak hâkimiyetinde Dev-Yol tarafından etkisiz kılınmıştı. Karadeniz dağları, Samsun sınırından Artvin’e kadar silahlı sığınaklarıyla bu “kurtarılmış bölge”yi destekleyen militanların yatağı haline gelmişti. Yine bilgilerimize göre Dev-yol, Fatsa’da bağımsızlık ilan edecek, SSCB, bu “fındık büyüklüğündeki” ülkeyi tanıyacak, derhal bir askeri antlaşma imzalayarak “dokunanı yakarım” diyecekti. Yani kısacası, Fatsa, NATO ile Varşova Paktı arasındaki soğuk savaşın bir sıcak savaşa dönüşmesi halinde Türkiye Komünistlerinin “Ana Sosyalist”in Kızıl Ordusuna kolayca aralayacakları bir kapı yapılmaya çalışılıyordu.
Bu hikâyenin mantığını kavramak için Türkiye’nin 1975-80 yılları arasında yaşadıklarını tarafsız bir gözle incelemiş olmak gerekiyor. Türk basını ve Tarihçiliği ne yazık ki bu başarıyı henüz gösterememiştir. Ancak tek kelimeyle söylemek gerekirse, 1978 CHP iktidarı şartlarında bu hikâye, “inandırıcı”dır.
SSCB’nin, Dev-yol’un ve Terzi Fikri’nin hesaba katmadığı bir ayrıntı vardı. Ünye’de yatıp kalkan, Terme’de okuyan, geceleri ana-babalarından, kardeşlerinden helallik almak için bellerinden düşen silahlarıyla birer Hekimoğlu gibi sessizce Fatsa’ya sızan bir avuç Ülkücüyü unutmuşlardı. Stratejistlerin gözden kaçırdığı o ayrıntı, bu gençlerin göğsünde Aziziye tabyasının topçu bataryaları gibi gürleyen Türk’ün deli yüreğiydi.
SSCB’nin, Dev-yol’un ve Terzi Fikri’nin hesaba katmadığı bir ayrıntı vardı. Ünye’de yatıp kalkan, Terme’de okuyan, geceleri ana-babalarından, kardeşlerinden helallik almak için bellerinden düşen silahlarıyla birer Hekimoğlu gibi sessizce Fatsa’ya sızan bir avuç Ülkücüyü unutmuşlardı. Stratejistlerin gözden kaçırdığı o ayrıntı, bu gençlerin göğsünde Aziziye tabyasının topçu bataryaları gibi gürleyen Türk’ün deli yüreğiydi.
İşte bu Ülkücülerin başında Müsavat Dervişoğlu vardı. Polisin giremediği, Kenan Evren’in gelip geçemediği Fatsa’ya, “Ülkü Ocakları” tabelasını asan deli yürek…
İlçede “Halk mahkemesi” çoktan kurulmuş ve Fikri’nin zabitleri, belki Fikri’den de habersiz “yargıladıkları” nice değerli insanı, “Milliyetçi” diye cezalandırmış, şehit emişlerdi. PKK’yla aynı ligde oynayan Sosyalist Devrimciler, bütün Türkiye’de gece gündüz, bu Ülkücülerle çatışıyorlardı.
1980’de Müsavat Başkan, birçok Fatsalı Ülküdaşı ve Turgut Başkan’la birlikte 12 Eylül rejimi tarafından zindana atılmıştı. Onlar çıkar çıkmaz, Fatsa’nın ve Ünye’nin yiğitlerini tekrar toparladılar. 1984’te bir hemşerilerinin düğününde bir araya geldiler. Yüzlerinde 12 Eylül’deki hain tokadın izi vardı. Ancak; içlerindeki Ocak Ateşi sönmemişti. Bazıları iş güç sahibi oldular, evlendiler, sonra hepsi çoluk çocuğa karıştılar. Birbirlerinden farklı ortamlarda da olsalar, davalarına ellerinden geldiği kadar hizmet etmeye çalıştılar. Çünkü onların, hain kurşunlarla aralarından ayrılan arkadaşlarına, şehitlerine sözleri vardı.
1980’de Müsavat Başkan, birçok Fatsalı Ülküdaşı ve Turgut Başkan’la birlikte 12 Eylül rejimi tarafından zindana atılmıştı. Onlar çıkar çıkmaz, Fatsa’nın ve Ünye’nin yiğitlerini tekrar toparladılar. 1984’te bir hemşerilerinin düğününde bir araya geldiler. Yüzlerinde 12 Eylül’deki hain tokadın izi vardı. Ancak; içlerindeki Ocak Ateşi sönmemişti. Bazıları iş güç sahibi oldular, evlendiler, sonra hepsi çoluk çocuğa karıştılar. Birbirlerinden farklı ortamlarda da olsalar, davalarına ellerinden geldiği kadar hizmet etmeye çalıştılar. Çünkü onların, hain kurşunlarla aralarından ayrılan arkadaşlarına, şehitlerine sözleri vardı.
Oktay Orbey Ağabeylerine, Ahmet Karayılan’a, Şerefiye Camii İmamı Cevat Kurt,’a Halis ve Şükrü Gazi’ye, Bilal Sarmak’a, Reyhan ve Beyhan Kuzu kardeşlere ve daha nicelerine…
“Ocak ateşini söndürmeyeceğiz,” diye söz vermişlerdi…
Ve işte o ateş, onları 30 yıl sonra yeniden bir araya getirdi.
Bugün ne SSCB, ne Dev-yol ne Terzi Fikri ne de halk mahkemesi var. Onların yerine PKK, Mehmetçik katletmeye devam ediyor. “Cumhuriyetin şuurlu bekçileri” olan Ülkücüler ise 12 Eylül’de asker-polis katili Dev-Yolcularla aynı koğuşları paylaşmış ve aynı işkenceleri görmüş olmalarına rağmen devletlerine küsmeden, kırılmadan Türk Milliyetçiliğinin yeni düşmanlarına karşı etkin bir demokratik mücadeleyi yürütüyorlar.
Fatsalı Ülkücüler, Ünye Ocak Başkanı Turgut Yıldıran’la birlikte, Ani Seferine katılan Selçuklu eyalet kuvvetleri gibi Müsavat Başkanın seçim bölgesinde toplanıyorlar, onlara 1980’li yılların kardeş teşkilatı DTCF’ Birlikli Ülkücüler de katılıyor. Hep birlikte bu “ateşte pişmiş adamı,” bu İzmir sevdalısını bu kez İzmir ve Türkiye için Ankara’ya yolcu etmeye hazırlanıyorlar.
Ülkücülere çetin şartlarda yaşanan “Fatsa Pratiği”nin kazandırdığı bu üstün vasıfların, bu mektebi olmayan adamlığın gerçek değerini, bize zaman gösterecek.
Şükrü Alnıaçık – Haberiniz.com - İzmir
Allah oradaki şehitlerimize rahmet eylesin.
YanıtlaSilHocam,Selamünaleyküm.Fatsa' da bu vahşeti yapan. Dev yolcuların arkasında Rusya değil, Amerikan destekli Tsk cuntası vardı.Dolayısıyla Dev Yol NATO müttefikimiz olan. ABD kontrolü altında bir örgüttür.Selam ve dua ile.
YanıtlaSil